Fotoğraf İllüstrasyon



   Lütfi Özkök: Portreler   

21 Aralık 2019 – 3 Mayıs 2020
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, yazar ve sanatçı portreleri ile uluslararası alanda tanınan fotoğraf sanatçısı
Lütfi Özkök’ün (1923-2017) hayatını geçirdiği Stockholm, İsveç’teki arşivinden derlenen bir portre seçkisine ev sahipliği yapıyor. 1950’li yıllardan itibaren edebiyat ve sanata yön veren 80 ismin fotoğrafından oluşan sergi, izleyiciyi portre fotoğrafının sunduğu anlamlar üzerine düşünmeye davet ederken aynı zamanda bir döneme tanıklık etmeyi amaçlıyor.
Fotoğraf sanatının en önemli türlerinden biri olan portre, konu edindiği öznenin iç dünyasını yansıtmakla kalmaz aynı zamanda kültürel, estetik, sosyolojik, psikolojik ve ideolojik birçok katmanın birbiriyle sürekli etkileşim halinde olduğu bir dünyayı tarif eder. Özkök’ün portreleri bir taraftan kişileri güncel halleriyle görünür kılarken diğer taraftan o kişilerin toplumsal kimliklerini de hatırlatmaya çalışır. Aynı zamanda şair olan Özkök, edebiyat ve sanat dünyasını yakından takip eder; öznelerini portrelemeye başlamadan önce onlarla diyaloğa girer. Sergide yer alan Nâzım Hikmet, Samuel Beckett ve René Char gibi isimlerle uzun yıllar dostluğunu devam ettirir ve farklı zamanlarda portrelerini çekerek hayatlarındaki dönüşümün yüzlerine yansıyan kaydını tutmaya çalışır. Özkök portrelerini çektiği kişilerin, kişiliklerinin yansıması olabilecek sanat yapıtları ile kurdukları ilişkinin de izini sürer. Lütfi Özkök’ün kendisi gibi anayurdundan uzakta olan özneleriyle kurduğu duygudaşlık, portrelerine de yansır.
Özkök’ün edebiyat dergilerinde yayımlanan yazılarına eşlik etmesi için fotoğraf çekmeye başladığı 1950’lerden 1990’ların sonuna uzanan bir döneme ait fotoğraflardan oluşan seçki, 24 Nobel ödüllü yazarın da aralarında bulunduğu 89 portreye yer veriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası edebiyat ve sanatta yaşanan dönüşümlerin en önemli temsilcilerini bir araya getirerek bir dönemi gözler önüne seriyor. Sergide fotoğraflara eşlik eden metin, obje ve belgeler aracılığıyla Lütfi Özkök’ün portrelerini çektiği kişilerle ilişkisi izleyiciye sunuluyor ve sanatçının kişisel hikâyesi üzerinden bir dönemin okuması da yapılıyor. Küratör: Demet Yıldız

“ Roma İmparatorlarının Gözde Şehri Sagalassos”  

Tarih: 27 Kasım - 28 Mayıs 2020
Yer : Yapı Kredi Kültür Sanat’ta

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos sergisine ev sahipliği yapıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Beyoğlu’nda bulunan binasının üç katına yayılan sergi, Torosların güney yamacında kurulu Sagalassos antik kentini ve Pisidia Bölgesi’nin tarihini ziyaretçileriyle buluşturuyor. Türkiye’de son yıllarda hazırlanan en kapsamlı arkeoloji projesi olan Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Belçika KU Leuven Üniversitesi’nin desteklediği Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi işbirliğiyle hazırlandı. Burdur Arkeoloji Müzesi’nden getirilen 368 eserin yer aldığı sergi,
27 Kasım 2019 - 28 Mayıs 2020 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat’ta ziyaret edilebilecek. Akdeniz'in en iyi korunmuş antik kentlerinden biri olan Sagalassos, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor.
  Mamut kemiklerinden tanrı ve tanrıça heykellerine...
Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos sergisinde, prehistorik çağlarda Anadolu’da yaşadığı kanıtlanan ve Burdur yöresinde kalıntılarına rastlanan mamut kemiklerinden, Roma imparatorları Marcus Aurelius ve Hadrian’ın anıtsal boyuttaki heykellerine kadar çok sayıda ve farklı türde tarihi eser yer alıyor. Antik Sagalassos sakinlerinin gündelik ve sosyal yaşamlarını, inanç ritüellerini yansıtan pişmiş toprak figürinler, tanrı, tanrıça ve kahraman heykelleri, Büyük İskender heykelciği, taş aletler, süs eşyaları, pişirme ve yemek kapları başta olmak üzere Sagalassos ve Pisidia Bölgesi’nin farklı dönemlerine tarihlenen ve geçmişe ışık tutan eserler, Yapı Kredi Kültür Sanat’ın üç katına yayılan kronolojik ve tematik bölümler halinde görülebilecek.
Ziyaretçileri Roma’nın Son İyi İmparatoru Karşılayacak
Sagalassos Roma İmparatorluk Hamamı kazılarında açığa çıkarılan İmparator Marcus Aurelius heykeli, müze girişinde ziyaretçileri karşılayacak. Orijinali yaklaşık 5 metre yüksekliğinde olan heykelin beyaz mermerden yontulmuş başı, kolları ve bacakları sergiye getirildi. Restorasyonu 2010 yılında tamamlanan Sagalassos Antoninler Çeşmesi, Marcus Aurelius tarafından yaptırılmıştı. Sergide, Sagalassos’a “Pisidia’nın birinci kenti” unvanını veren İmparator Hadrian heykeline ait baş da görülebilecek. İmparator Hadrian ve Marcus Aurelius, Roma’nın Beş İyi İmparatoru arasında yer alıyor.
Pisidialılarla Tanışın
Sagalassos kazılarında ele geçen MS 3. yüzyıla tarihlenen Romalı bir erkek ve 11. yüzyıla tarihlenen Bizanslı bir kadının kafatası, uzmanlar tarafından yeniden yüzlendirme tekniğiyle orijinaline yakın görünümlerine kavuşturuldu. Yüz rekonstrüksiyonunu bilim ve yaratıcılığın birleşimi olarak niteleyen kazı başkanı Jeroen Poblome, dijital yüz rekonstrüksiyonunun yüzde 75 kesinliğe sahip olduğunu belirtiyor. Gerçek isimleri bilinmeyen Pisidialılara araştırma ekibi tarafından Rhodon ve Eirènè isimleri verildi. Sergiye getirilen Rhodon ve Eirènè büstleriyle ziyaretçiler antik Pisidialılarla tanışma fırsatı yakalayacaklar.

Sergi Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Üç Katına Yayılıyor
Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos, Yapı Kredi Kültür Sanat’ın üç katında birden sergileniyor. Binanın ilk katı, 1990 yılında başlayan ve disiplinler arası bir araştırma projesi olan Sagalassos kazılarına, kazılarla birlikte Sagalassos ve ait olduğu Pisidia bölgesinin coğrafyası, jeolojisi, bitki örtüsü, inanç sistemi, tanrıları, insanları, hayvanları ve bitkileri olmak üzere çok katmanlı bir sunuma sahip.
  İkinci katta tarihöncesi çağlar, Sagalassos’un kuruluşuna tanıklık eden Bronz Çağı, Hellenistik Çağ, Roma Dönemi, Bizans Dönemi ve Selçuklu Dönemi eserleri kronolojik bir konsept içinde sergileniyor. Ayrıca Sagalassos kazılarında açığa çıkarılan Yukarı Agora ve burada yapılan kazılarda bulunan imparator, tanrı ve kahraman heykellerinin en iyi örnekleri ziyaretçiye sunuluyor.
  Üçüncü kat ise antik ekonomi, yaşam kalitesi, beslenme alışkanlıkları ve mutfak eşyaları, insanların ölümle nasıl başa çıktıkları ve ölümün nitelikleri gibi tematik bölümlerden oluşuyor. Serginin bu katına çıkan ziyaretçileri toprak ve bereket tanrıçası güzel saçlı Tanrıça Demeter heykeli karşılıyor. Ayrıca bu bölümde Sagalassosluların adak adadığı düşünülen ve içinde yüzlerce pişmiş toprak figürünün ele geçtiği kaya tapınağının rekonstrüksiyonu da yapıldı. 1990 yılından beri Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi tarafından yürütülen Sagalassos kazıları, disiplinlerarası kazı ve restorasyon çalışmalarıyla uluslararası bilim camiasında önemli bir yere sahip. Sergi ziyaretçilere bu bilimsel çalışmaları bir arada görme fırsatını da sunuyor.
Projenin bilimsel danışmanlığı KU Leuven Üniversitesi profesörlerinden ve Sagalassos Kazısı Başkanı Jeroen Poblome, koordinatörlüğü Yapı Kredi Müzesi yönetici Nihat Tekdemir ve tasarımı Pattu Mimarlık tarafından yapıldı. Sergiye getirilen eserler ve sergide kullanılan bütün peyzaj fotoğrafları ise Belçikalı  sanatçılar Bruno Vandermeulen ve Danny Veys tarafından çekildi.



Photo Ark, National Geographic - Joel Sartore

Tarih: 19 Şubat -15 Nisan 2020
Yer: Akaretler


Bugüne kadar dünyanın dört bir yanında 40 milyonun üzerinde ziyaretçi ile buluşan National Geographic sergilerinden Photo Ark, Samsung The Frame katkılarıyla ilk kez Türkiye’de.

Vahşi hayatı ve yaşam alanlarını etkileyen konulara dair farkındalık artırmayı hedefleyen Photo Ark, National Geographic fotoğrafçısı Joel Sartore imzasıyla gelecek nesillere dünya üzerinde yaşayan türlerle ilgili en dikkat çekici fotoğrafları Türkiye’deki hayvanseverler, doğa ve fotoğraf tutkunlarıyla buluşturuyor.

Arşivin En Etkileyici Fotoğrafları Sergileniyor.Fotoğrafçı Joel Sartore’nin birçok farklı türden hayvanı, vahşi yaşam koruma alanlarında ve stüdyo kalitesinde çektiği nefes kesen fotoğrafları, biyoçeşitliliğin bir arşivi niteliği taşıyor. Sergide kuşlar, balıklar, memeliler, sürüngenler, amfibi ve omurgasız hayvanlar dahil birçok farklı sınıftan 9 binden fazla türün fotoğraflandığı Photo Ark arşivinden 70’i aşkın fotoğraf yer alıyor.

Sergi, 15 Nisan’a Kadar Ücretsiz Olarak Akaretler’de National Geographic’ in en popüler ve en çok ziyaret edilen sergisi olma unvanını taşıyan Photo Ark sergisini, Samsung The Frame katkılarıyla Sıraevler No:55 Akaretler, Beşiktaş adresinde Nisan ayının ortasına kadar ücretsiz olarak ziyaret etmek mümkün.

Samsung The Frame TV, Sergi Alanını Özel Bir Sanatsal Deneyime Çeviriyor .The Frame’e özel alanda yer alan uygun ölçekli fotoğraflar, The Frame’in sanat modu özelliğiyle sergileniyor. Bu özellik sayesinde The Frame sanat eserlerinin gerçeğinden ayırt edilemeyecek şekilde sergilenmesine olanak tanıyor. Kolayca takılıp çıkarılabilen çerçeveleri, pasparto özelliği, ortam ışığına göre otomatik olarak optimize edilen ekran ışığı ve derinlik ayarları sayesinde yaşam ortamlarına “sanatsal” bir dokunuş getiriyor.



   “İki Arşiv, Bir Seçki: Ara Gülerin İzinde İstanbul”   


Tarih:29 Mayıs - 8 Aralık 2019
Yer: İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi
    İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, “İki Arşiv, Bir Seçki: Ara Gülerin İzinde İstanbul adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. İstanbul Modern ve Ara Güler Müzesi işbirliğiyle hazırlanan, iki kurumun koleksiyon ve arşivinden ortaya çıkan sergi, kentin 20. yüzyılın ortasından bu yana yaşadığı değişimi ve bu değişimin sonucu ortaya çıkan kolektif belleğin oluşumunda Ara Güler’in (1928-2018) fotoğraflarının rolünü görünür kılmaya çalışıyor.
   Kentler, kolektif belleğin şekillendiği ve sürekli güncellendiği alanlardır. Bu güncellemenin her jenerasyonda devam etmesinde fotografik kayıt önemli bir rol oynar. Dolayısıyla, bir kentin kimliğinin oluşumunda fotoğraf ortak belleği etkiler ve şekillendirir. Ara Güler’in fotoğrafları da, İstanbul söz konusu olduğunda kente dair ortak imgelem ve anılarımızın inşasında önemli bir yere sahiptir. “İki Arşiv, Bir Seçki”, Ara Güler’in kendilerine tekrar tekrar bakmaya davet eden fotoğraflarını arşiv malzemeleriyle bir araya getirerek hem Güler’in üretim pratiğini hem de zihnimizdeki İstanbul bilincinin yaratılmasındaki payını izleyiciye hatırlatmayı hedefliyor.
   Ara Güler’in farklı dönemlerde basılmış, her biri imzasını taşıyan çalışmalarını bir araya getiren sergi, İstanbul Modern Fotoğraf Koleksiyonu ve Ara Güler Müzesi arşivindeki çeşitli karanlık oda baskısı, obje ve efemeraya da yer veriyor. Sergi, kendini foto muhabiri ve foto muhabirlerini de “tarihi makinesiyle yazanlar” olarak tanımlayan Güler’in çalışmaları aracılığıyla fotoğrafçının öznelliği ile fotoğraf arasındaki ilişkiyi düşündürmeyi hedefliyor. Küratör: Demet Yıldız Danışman: Umut Sülün



  Tarihi Yarımada’dan Yansımalar  

Tarih:26 Ekim – 14 Kasım 2019
Yer: İFSAK Sergi Salonu

Birçok medeniyetin, farklı kültürlerin ve inançların izlerini görebileceğimiz, dünya çapında önemli tarihsel mirasları içinde barındıran ve İstanbul’un binlerce yıllık tarihinin başladığı yer olan Tarihi Yarımada’nın günlük yaşamını, dokusunu ve dinamiğini doğru değerlendirmeye çalışarak Timurtaş Onan rehberliğinde yaklaşık bir yıl süren uzun soluklu projenin sonuçu Tarihi Yarımada’dan Yansımalar adlı sergi 26 Ekim tarihinde İFSAK sergi salonunda açılıyor. Sergi 14 Kasım tarihine kadar görülebilir.

Sergide yer alan fotoğrafçılar : Münevver Antczak, Reyhan Aygör İncekara, Nergis Bilgiç, Mehmet Bor, Tanar Çakmakcı, Mustafa Demirtaş, Hilal Duruk, Pelin Genç, Şafak Hacaloğlu, Tanin Helvacı, Serra Kemmer, Ceylan Koçak, Hilal Onaç, Zerrin Tuncer, Özlem Uçarkuş ve Semra Yazkan
Süreci proje katılımcıları adına Münevver Antczak anlatıyor.

Türkiye’nin, herşeye rağmen en güzel şehrinde, İstanbul’da yaşıyor olmamızın büyük bir şans olduğunu hepimiz biliyoruz; ancakbu şansın en çok farkında olanlar, fotografçılar olsa gerek. Her ne kadar, kentsel dönüşüm uygulamaları baş döndürücü bir hızla sokak aralarında tekinsizce dolaşıyor olsa da; profesyonel ve amatör fotoğrafçıların hiç bıkmadan gittiği ve her zaman da gideceği bölge, bizim de atölye konumuz olan İstanbul’un Tarihi Yarımadası’dır.

Aslında hepimiz bu bölgede daha önce fotoğraf çekmiştik ve çevreyi az çok biliyorduk. Çekim günlerinde, sabahın erken saatlerinde bir kahvede toplandıktan sonra düştük yollara. İstanbul’da zamanın farklı aktığı mahalleri keşfettik, tanımadığımız insanlarla sohbet ettik, davet ettikleri evlerinde tanrı misafiri olduk. Sonra tek başımıza kendi fotoğrafımızın peşine düştük,bir daha kendimizin bile çekemiyeceği fotoğrafları çektik. “Sıradan, kurgusuz olarak çekilmiş bir fotoğraf yoktur. Çekim süreci sadece gördüklerini aktarmak değildir. Gerçeğin bir şekilde yorumlanmasıdır. Deklanşöre basma anında kameranın arkasındaki kişinin dünya görüşü ve birikimleri büyük rol oynar” hocamızın sözleri bu süreçte bize eşlik etti.


Sergimize tüm fotoğraf ve İstanbul severleri bekliyoruz. 


  Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı   

Tarih: 24 Kasım 2018 -19 Mayıs 2019

İstanbul Modern, “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” adlı sergide, Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran’ın (1932-1995) yapıtlarına yer veriyor. Moran, 1950’li yılların başında yapıtlarını üretmiş, en önemli fotoğrafçılarımızdan biri. 1950’den 1962’ye kadar olan dönemde, ömrünün toplam 12 yılını fotoğrafa adayan sanatçı, kendisinden sonra gelen kuşakların fotoğraf yaklaşımlarına önemli katkılarda bulundu.

Yıldız Moran, özellikle Anadolu’da çektiği fotoğraflarında insan sevgisi, sanatsal duyarlılık ve fotoğraf çekim sezgisini iç içe örerek, kendine özgü bir alan açtı. Yalnızca o günlerin fotoğraf yaklaşımlarını değil, içinde yaşadığımız dönemin yeni sanat görüşlerini de kapsayan, fotoğraflarını çektiği insanları yaşadıkları coğrafya ile birlikte ele alan,içi lirizmle örülmüş bu izlenimci estetik, Moran’ın fotoğraflarının en önemli özelliğini oluşturuyor. Günümüzün fotoğraf algısını yıllar öncesinden görmeyi başaran sanatçının fotoğrafları, bugün yalnızca fotoğraf otoritelerinden değil, ülkemizdeki ve dünyadaki sanat izleyicilerinden de büyük ilgi görüyor.

Merih Akoğul’un küratörlüğünde düzenlenen “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı”, doğa, soyut, portre, gündelik hayat, Anadolu, İstanbul, yurt dışı gibi farklı konularda 12 yılda çekilmiş, ilk defa gün ışığına çıkan fotoğraflarının da yer aldığı bir seçkiyi izleyiciye sunuyor. Sergide yer alan 86 fotoğraf, yaşasaydı bugün 86 yaşında olacak sanatçıya da bir selam duruşunda bulunuyor. Merih Akoğul, Yıldız Moran’ın Türkiye fotoğraf sanatı için önemini alttaki sözlerle tanımlıyor:

“Yıldız Moran, Cumhuriyet Dönemi Türkiye fotoğraf sanatında, yapıtlarıyla hepimizi etkileyen görkemli bir dağ gibidir. Yüceliğini anlamak, değerini kavramak için onun hayatına ve yapıtlarına uzun uzun ve dikkatlice bakmak gerekir. Moran’ın fotoğraflarında yansıttığı atmosfer, adeta sihirli bir dağ masalından kopup gelmiştir.

Dağ, insanların hayranlıkla baktığı, zirvesinde olmayı arzuladığı, ardına güvenle saklanabileceğini düşündüğü coğrafi bir oluşumdur ve tıpkı evrendeki tüm diğer nesneler gibi, bakanların niyetlerine göre kendine ait yüzlerinden birini göstermeyi seçer. Yıldız Moran’ın fotoğrafları, çekildikleri dönemden günümüze, ona ilgi ve merakla bakan fotoğraf tutkunları tarafından hayranlıkla izlenmektedir. Ülkemiz fotoğraf sanatı, Yıldız Moran’a, özünde insan sevgisinin yattığı bambaşka bir dili öğrettiği için teşekkür borçludur.”Küratör: Merih Akoğul



“ Esir “ Mika Tajima sergisi  

Tarih:3 Mart - 19 Ağustos 2018
Yer: Borusan Contemporary ve New Museum

Japon-Amerikalı sanatçı Mika Tajima (d. 1975, Los Angeles, New York’ta yaşıyor ve çalışıyor), heykel, resim ve yerleştirmelerinde insan bedeninin fizikselliğini, üretkenliğini ve algılanamayan arzularını şekillendirmek ve kontrol etmek için geliştirilmiş olan teknikleri ve teknolojileri sorgular. İşleri geçici ile elle tutulamayanın arasındaki boşlukta yer alan Tajima, kullandığı mimari sistemler, ergonomik tasarım ve psikocoğrafi veriyle fiziksel bedenlerimiz ve sanal kişiliklerimizle ilişkili tecrübe ettiğimiz karmaşık güç ve teslimiyet ağlarının altını çizer.

Mika Tajima, İnsan Sentezi (Tokyo), 2017.
Sanatçının, Van Doren Waxter’in (New York) ve Taro Nasu’nun (Tokyo) izniyle.
Mika Tajima: Esir etrafımızı çevreleyen, doyuran, bedenlerimizi ve davranışımızı düzenleyen görünmez güçlerin hayatımızı nasıl etkilediğiyle ilgilenen dört farklı işi bir araya getiriyor: Negatif Entropi serisi (2012-süregiden) akustik veriyi soyut kompozisyonlara dönüştürerek dokunmuş tekstil işlerinden oluşur;  Meridyen (İstanbul) (2018) canlı olarak Twitter akışına göre toplumun genel ruh haline tepki veren bir ışık yerleştirmesidir; Güçlü Dokunuş (Manu Dextra Sinistra, Yatay) (2018) duvara gömülmüş jakuzi püskürtücülerinden basınçlı hava çıkaran bir çalışmadır; İnsan Sentezi (İstanbul) (2018), tahmin yürüten bilgisayar algoritmalarını kullanarak değişken duman görüntüleri üreten bir video yerleştirmesidir.
Margot Norton'ın küratörlüğündeki  Mika Tajima: Esir sergisi, Borusan Contemporary ve New Museum, New York, işbirliğiyle gerçekleştiriliyor




“Tarihin Sonsuzluğunda: Notre Dame de Sion 160 Yaşında” .   

Tarihler: 20 Ocak - 15 Mart 2016 S
Yer: Notre Dame de Sion Lisesi
   Notre Dame de Sion, kuruluşunun yüz altmışıncı yılını “Tarihin Sonsuzluğunda: Notre Dame de Sion 160 Yaşında” adlı bir sergiyle kutluyor. Okulun eski öğrencilerinin kurmuş olduğu NDS’liler Derneği’nin girişimiyle; Vildan Gülçelik, Dürin Ababay Kariyo, Emine Perviz Erdem-Genpa, Habbib Pişan, Ayşin Arca-Tura Turizm ve Ahmet Kozikoğlu-Vista Turizm’in desteğiyle hazırlanan sergi 20 Ocak - 12 Mart 2016 tarihleri arasında, okulun sergi salonunda gezilebilecek.
  Serginin küratörü Saadet Özen anlatıyor:  “Sergide, yüz elli kadar fotoğrafın yanı sıra yüz civarında öğrenci defteri, ders kitabı, kıyafet, okulun kendine has geleneklerini yansıtan ödül taçları, kuşaklar, kordonlar tarihî bir perspektifle ziyaretçilere sunulacak.
  160. yıl sergisinin temeli, bundan on yıl önce, 2006’da, okulun yüz ellinci yılında yapılmış olan çalışmalara dayanıyor. O tarihte NDS’liler Derneği dönüm noktası sayılabilecek bu yıl dönümünü kurumun geçmişiyle yeni bir bağ kurmak için bir fırsat olarak görmüştü. Notre Dame de Sion, Fransa dışındaki ilk okullarından birini 1856’da, İstanbul’da, o dönemdeki adıyla Pangaltı’da açmıştı. Kuruluşunun yüz ellinci yılında okul hâlâ aynı yerdeydi. Okul on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın keskin dönemeçlerinde varlığını ve büyük değişimlerden geçmiş olmasına rağmen imgesini nasıl koruyabilmişti? Bu soruya cevap arayan mezunlar Roma’da ve Fransa’da bulunan NDS arşivlerine gitmiş, okulun eski öğretmen ve öğrencileriyle görüşmüş, ayrıca mektup, fotoğraf, karne, kıyafet gibi malzemeyi bir araya getirmişlerdi.
   Bu çalışmalarla sadece kurumun tarihiyle değil Osmanlı ve Türkiye tarihiyle de ilgili değerli bilgilere ulaşılmış, okulun geçmişinin ancak bu büyük çerçevenin içinde anlam kazanacağı anlaşılmıştı. Bu çabalar 2006 yılında bir kitap (Saadet Özen, Notre Dame de Sion, 150 Yılın Tanığı, Yapı Kredi Yayınları), bir belgesel (Çalıkuşları, Notre Dame de Sion’un Çocukları, yön. Can Dündar) ve bir sergi (küratör Sadık Karamustafa, Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu) ile sonuçlanmıştı.
   Çalışmaları üstlenenler, eskiye ait her tür izin - resmî belgeler kadar bireysel anılar, gündelik eşya vb.- geçmişin yeniden kurgulanmasında aynı derecede paya sahip olabileceğini görmüşlerdi. Bu doğrultuda NDS’liler Derneği kendi içinde düzenli bir arşiv oluşturarak bilgi ve belge toplamaya devam etti. Bunun yanı sıra Paris'te bulunan NDS arşivlerinde tekrar bir araştırma yürütülerek eldeki bilgiler zenginleştirildi. 160.yıl sergisi temel olarak bu yeni bilgilerin ışığında, tarihle yeni yaklaşımlarla hazırlandı. Yeni elde edilmiş olan bilgi ve malzemenin yanı sıra 2006’da yapılan çalışmalar sırasında kendileriyle görüşülmüş, kimi vefat etmiş olan okul mensupları da görüntü ve sesleriyle sergi salonunda yerlerini alacaklar.”
Notre Dame de Sion, yüz altmışıncı yılında tarihin sonsuz akışına bu sergiyle bir kayıt daha düşmeyi hedefliyor.



4. İstanbul Tasarım Bienali “ Okullar Okulu “   

22 Eylül - 04 Kasım 2018
Pera Müzesi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) iş birliğiyle, “Okullar Okulu” temalı 4. İstanbul Tasarım Bienali’ne ev sahipliği yaptı. İKSV tarafından VitrA sponsorluğunda ve Jan Boelen’ın küratörlüğünde düzenlenen 4. İstanbul Tasarım Bienali’nde Vera Sacchetti yardımcı küratör, Nadine Botha asistan küratör olarak görev aldı.

İstanbul Tasarım Bienali, tarihsel açıdan zengin bir bağlam içinde kurulmuş bir “tasarım üzerine eleştirel düşünme alanı” olarak, hem tasarımın hem de tasarım eğitiminin üretimini ve çoğaltılışını sorgulama imkânı sunuyor. 2018’deki 4. İstanbul Tasarım Bienali, önceki tasarım bienallerinin mirasının üzerine ekledikleriyle kendini yeniden icat ederek araştırma, deney yapma, kentten ve ötesinden yeni bir şeyler öğrenme imkânı sunan, üretken, süreç odaklı bir eğitim ve tasarım platformuna dönüşmeyi hedefliyordu.

4. İstanbul Tasarım Bienali’nin başlığı Okullar Okulu. Geleneksel tasarım etkinliklerine dair zaman ve mekân anlayışını esneten bienalin, tasarım ve eğitim için alternatif yöntemler, sonuçlar ve biçimler üretilmesini sağlarken küresel boyuttaki ivmeye de ayak uydurabilecek, yılın tümüne yayılan bir programı oldu. Okullar Okulu, yaratıcı üretimi, sürdürülebilir iş birliklerini ve toplumsal bağlantıların kurulmasını teşvik eden bir dizi dinamik öğrenme biçimi ortaya koydu. Altı ayrı temayı inceleyen bu öğrenme yeri, güçlenmek, düşünmek, paylaşmak ve odaklanmak için bir ortam sağladı ve belirli durumlara karşılık veren cevaplar sundu.


Pera Müzesi’nde yer alan Ölçekler Okulu (Scales School), ilk bakışta toplumsal uzlaşmaya dayalı gibi görünen sosyal, ekonomik ve entelektüel sınıflandırmaların, ölçümlerin, kurumsallaşmış norm, standart ve değerlerin değişkenliğini araştırdı. Ölçekler Okulu, kent mekânlarının öğrenmeye etkisini, eski ve yeni veri üretim teknolojilerinden faydalanarak görünür hâle getirmeyi amaçlıyordu.

    Habitat      

Tarih:23 Aralık 201522 Mayıs 2016
İstanbul Modern’in güncel fotoğraf sergisi “Habitat”, yaşam alanları üzerine farklı bakış açılarını bir araya getiriyor. Her geçen gün yeniden tanımlanan mekân kavramının izini süren sergi, İstanbul Modern Fotoğraf Danışma Kurulu tarafından seçilmiş 13 sanatçının üretimlerine ev sahipliği yapıyor.
Bir organizmanın yaşadığı ve geliştiği yer anlamına gelen habitat, yaşamın temel devinim ve çatışmalarının sahnesini tanımlayan kavramlardan biri. Hayatta kalabilmek ve soylarını devam ettirebilmek için tüm canlılar, bulundukları ortama uyum sağlamak ya da sürekli bir arayış içinde yer değiştirmek zorunda kalıyor. Yaşam alanları, güncel koşulların baskısı altında fiziksel olarak yeniden kurgulanıyor ve yapılandırılıyor. Biyolojik, kişisel veya siyasi alanları belirlemek için çekilen sınırlar, çoğu zaman çelişki ve çatışmalar doğuruyor. Diğer yandan mekânlar sadece fiziksel müdahalelerle değil, toplumsal ve kişisel hafızayla da şekilleniyor; yaşanan olayların bıraktığı izler sonucunda zihinlerde yaşıyor ve yeniden üretiliyor. Habitat, değişen güç dengelerinin yarattığı sürekli dönüşüm içinde kavramsal ve fiziksel olarak her an yeniden tanımlanıyor.   
Kentlerin sürüklendiği küresel akımlar karşısında bireylerin direnme çabası, insanın ideal yaşam alanını nasıl tanımlayabileceği ve mevcut koşulların bizlere sundukları halen tartışılmaya devam ediyor. Yaşam alanı üzerine farklı tahayyülleri bir araya getiren “Habitat” sergisi, yaşanan mekânı şekillendirme konusunda söz sahibi eşitler arasındaki çatışma ve denge arayışları etrafında şekilleniyor. Metropollerin bitki örtüsü ve kırsal alanlar üzerindeki iktidarı, değişen politikalar ve nüfus dengeleriyle sürekli geri dönüşüme maruz kalan şehir hafızası, barınma hakkı için verilen yaratıcı mücadele gibi konular, var olabilmek için gereken temel ihtiyaçlara dikkat çekiyor. İş bulabilmek veya sadece “kendini bulabilmek” için kat edilen yollar, duvarlar arasında çıkılan yolculuklar, çizdiğimiz fiziksel veya hayali sınırlar yaşam ve mekân algımızı çerçeveliyor. Kendimizi daha güvende hissetmek için savunma veya saldırı tercihlerimiz yaşam stratejilerini belirliyor. Nihayetinde yaşamlarımızın ortak sahnesi olan habitat üzerinde söz sahibi olma çabamız; çaresizlik ve iktidarın, hayaller ve gerçeklerin farklı temsillerini bir araya getiriyor. 
 
Sanatçılar: Kürşat Bayhan, Kerem Ozan Bayraktar, Zeynep Beler, Görkem Ergün, Beril Gür, Çağlar Kanzık, Oğuz Karakütük, Barbaros Kayan, Gündüz Kayra, Neslihan Koyuncu, Desislava Şenay Martinova, Ali Taptık, Serkan Taycan

  “İmgeyle”   

Tarihler: 16 Ocak -  14 Şubat 2016 
Yer: Mixer Arts
   Fotoğraf kavramının günümüzde ne anlama geldiğini araştıran “İmgeyle” sergisi, bu konu üzerinde çalışan sanatçıların, fotoğraf ve video mecraları arasındaki sınırları bulanıklaştıran işlerini bir araya getirerek bu mecraların geçirdiği evrimi inceliyor.
   'An’ı betimlediği için durağan ve durgun, zaman içerisinde yer aldığı için hareketli ve sonsuz...
   Bu iki mecra arasındaki geçişlerin ve kesişme anlarının yarattığı imgesel illüzyonu yeniden yorumlayan sergi, lensin öteki tarafından baktırabilmeyi, izleyiciye “neye bakıyoruz” sorusundan çok, “nasıl bakıyoruz” sorusunu sordurmayı amaçlıyor.
   Fotoğraf, zaman odaklı bir araç olarak ele alındığında, diyafram açıklığını ve poz süresini ayarlayan sanatçı, zamanın algıya ne kadar müdahale edeceğine organik bir yaklaşımla karar verir. İmgeyi oluştururken zaman algısının uzamı nasıl etkilediğini araştırır; imgenin temsili ile başa çıkmada kendi yöntemlerini geliştirir.
    İmgelerle dolu görselliğin algımızı işgal ettiği bu günlerde, imge kavramının kendi gerçekliğini sorgulayan ve zamanı kullanarak imgenin kendisini yorumlayan bu eserler, zaman kavramıyla aralarında, kendi lisanlarını oluşturuyorlar ve birbirinden farklı gerçekliklerin kapılarını aralıyorlar.
   Sergide yer alan 12 genç sanatçıdan Begüm Yamanlar’ın birçok katmanı birleştirerek meydana getirdiği işleri, izleyiciyi doğal bir ışık oyununa maruz bırakırken bir tür üst-gerçeklik yaratıyor ve bu sayede kendi imgelerini türetiyor. İsmail Eğler’in video yerleştirmesi ise zamanı manipüle ederek gerçeklik algısını değiştiriyor. Şener Soysal'ın polaroid filmin doğasındaki tekillik halini bozarak oluşturduğu fotoğraf serisi, Elena Lyakir’in zamanın izini süren kareleri, Egemen Tuncer'in bilgisayar ortamında görselleştirdiği yarış araçlarının koruma kafesleri, Fırat Giraygil'in ise hiçbir dijital müdahalede bulunmadan çektiği resimsel fotoğrafları, İrem Sözen'in görsel bir duygu günlüğü olarak nitelendirdiği Recall serisinden çalışmaları, Erdem Aydın’ın hareketli fotoğrafları, Nikolaj Rasmussen’in gerçek-dışı çiçekleri, Işıl Arısoy Kaya’nın zamanda kaybolan renkleri, Can Dağarslanı’nın optik manipülasyonlardan ziyade organik algı değişimlerini açığa çıkaran fotoğrafı ve Julie Nymann’ın video çalışması sergide yer alan diğer işlerden. 
   Günümüz fotoğrafını ve imgenin temsillerini durağanlık ve hareket üzerinden inceleyen karma sergi “İmgeyle” 14 Şubat 2016 tarihine kadar Mixer’in yeni adresi Sıraselviler Caddesi, No:35’te görülebilir.     Sanatçılar: Begüm Yamanlar, İsmail Eğler, Elena Lyakir, Şener Soysal, Egemen Tuncer, Fırat Giraygil, İrem Sözen, Nikolaj Rasmussen, Işıl Arısoy Kaya, Erdem Aydın, Can Dağarslanı, Julie Nymann

“BURASI SAKİN, KARŞI KIYIDA CEPHE VAR”    


Tarih:14 Ekim – 10 aralık
Yer: İstanbul Fransız Kültür Merkezi

1915’TE ÇANAKKALE’DE SAVAŞAN VE BOZCAADA’DA KONUŞLANAN FRANSIZ ASKERLERİNİN KARTPOSTALLARI

Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılı anma etkinlikleri vesilesiyle,İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA) ve Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi işbirliğiyle, özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Bu sergi, Osmanlı donanmasının 18 Mart 1915’deki Çanakkale zaferinin ardından, Gelibolu Yarımadası’nda savaşan Fransız askerlerinin dinlenme bölgesi olarak konuşlandıkları Bozcaada’dan gönderdikleri kartpostallardan oluşuyor.

Sergide yer alan 300’e yakın Bozcaada kartpostalı, Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi kurucusu Hakan Gürüney’in özel koleksiyonuna ait.Bu kartpostallar, bir yandan savaşın acımasız yüzünü ortaya çıkarırken diğer yandan askerlerin günlük yaşamlarına ışık tutuyorlar. Bu tanıklıklar aracılığıyla, yazarak bir tür derman arayan askerler kartpostallarda savaş dönemini, barış takvimini ve sevdikleriyle ilgili düşüncelerini yazıya dökmüşler…

Orient-Institut Istanbul’da tarihçi Alexandre Toumarkine ve IFEA’da tarihçi Loubna Lamrhari, bu serginin küratörlüğünü, İzzeddin Çalışlar ise sergi tasarımını üstleniyorlar.

Fransa’da Birinci Dünya Savaşı resmî anma etkinlikleri kapsamındaki sergi aynı zamanda bu özel kartpostal koleksiyonunu tanıtan bir kitabın yayınlanması ve konuyla ilgili bir konferansın düzenlenmesi için de vesile olacak.



   Yolda” Nar Photos’un 2003 - 2013 arşivi  

Yer: İstanbul modern

Tarih: 28 Mayıs - 9 Kasım 2014

  Bağımsız bir fotoğraf kolektifi olan Nar Photos; eşitlikçi, demokratik yaklaşımları, özgürlükten yana çizgileriyle 2003’ten bugüne Türkiye’deki farklı bakış açılarını bir araya getiriyor. Fotoğrafı dünyayı anlamak ve ifade etmek için görsel bir araç olarak kullanan ajans, olayları sunulduğu şekliyle kabullenmektense, sorgulamayı tercih ediyor. Yaşamın farklı durumlarını ortaya koyarak, yakın geçmişe dair toplumsal bir hafıza ve geniş bir tartışma alanı yaratıyor.
   Nar Photos’un 2003 - 2013 arşivinden bir derleme niteliği taşıyan “Yolda” sergisi, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan veya etkisi bugüne uzanan olay ve durumların bir seyrini sunuyor. Fotoğraflarda bizlere sunulmuş doğruları değil, doğru kabul edilenleri sorgulamak için çıkılan bir yolculuğun adımlarını görüyoruz. Konulara dışarıdan bakmayan, tanıklığın ötesinde müdahil olan, samimi bir yaklaşımla ele alınan bu görsel arşiv, bizleri içinde bulunduğumuz zamanla yüzleşmeye, hesaplaşmaya davet ediyor. Kolektifteki fotoğrafçılar, toplumsal bir bilinç yaratarak değişimi tetikleyen, etkin bir rol üstleniyor. Özerk bir yapıya sahip kolektif, gösterilmeyen veya üzerinde yeteri kadar konuşulmayan konulara temsil imkanı sağlıyor. “Yolda”, sonu bilinmeyen bir yolculuk boyunca, gölgede kalan hikayelerin kaydını tutuyor.

   Türkiye’de Görsel Sanatlar ve Müzik     

27 Haziran - 27 Kasım 2014
İstanbul Modern’in kuruluşunun 10. yılı kapsamında hazırlanan ‘‘Çok Sesli’’, Türkiye’de görsel ve işitsel sanatlar arasındaki etkileşimlere işaret etmeyi ve bu alandaki güncel üretimlerden bir seçki sunmayı hedefliyor.

Görsel sanatların ses ve müzik ile geçmişten günümüze kurduğu yakın bağı araştıran “Çok Sesli”, sanatçıların kişisel ve toplumsal süreçlerde müziğe duydukları özel ilgiyi yansıtıyor. Görsel ve işitsel olanı bir arada düşünen sanatçıların son dönem çalışmalarını sunan sergideki resim, heykel, video ve yerleştirmeler; ses ve müziği bir tema, kavram ya da sorunsal olarak görselleştiriyor veya farklı müzik ve ses biçimlerini bir metafor ya da ifade aracı olarak kullanıyor. Sergi, ses ve müziğin kültürel ve sosyopolitik bir aktarım olarak Türkiye’deki yerini ve çeşitli müzik akımlarının görsel sanat pratiklerindeki etkilerini anlamak için de bir kaynak niteliğinde.

Sergi salonunun girişinde yer alan ‘‘Repertuar’’ ise, Türkiye’de müzik ve görsel sanatların kesişme noktalarına ve geçmiş dönemlerdeki işbirliklerine dair bir araştırma alanı. Aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden 1980’li yıllara Türkiye’nin sosyokültürel tarihini görsel sanatlar ve müzik alanındaki yansımalarıyla inceleme yolunda bir girişim.

Sergi kataloğunda yapıtlara dair açıklayıcı metin ve fotoğrafların yanı sıra ses, müzik ve imge politikalarını ele alan makaleler ve “Repertuar” araştırmasına ayrılan özel bir bölüm bulunuyor.
Sanatçılar: Nevin Aladağ, Fikret Atay, Semiha Berksoy, Hüseyin Çağlayan, Ergin Çavuşoğlu, Burhan Doğançay, Cevdet Erek, Borga Kantürk, Servet Koçyiğit, Füsun Onur, Ferhat Özgür, Sarkis, Erinç Seymen, Merve Şendil, Hale Tenger, Vahit Tuna, :mentalKLINIK

Küratörler: Çelenk Bafra, Levent Çalıkoğlu

‘‘Repertuar’’ araştırması: Birnur Temel, Yasemin Ülgen Saray


   Akillas Millas - Hala Hatırlıyorum     

Yer: Adalar Müzesi’ninTarih: 02 Temmuz 2013 - 29 Haziran 2014Adalar Müzesi’nin 2013 sergi serisinin ikincisi araştırmacı yazar Dr. Akillas Millas’ı ağırlıyor. 29 Haziran’da Büyükada Çınar Müze Alanı’nda açılışı yapılacak olan sergi, 1970’den beri Atina’da yaşayan Adalı Akillas Millas’ın nadir koleksiyonlardan Adalar külliyatını içeriyor. Sergide Millas’ın çizimleri, kartpostallar, fotoğraflar, resimler ve yazıların yanı sıra “Hala Hatırlıyorum” isimli bir de belgesel film yer alıyor.Adalar Müzesi 2013 yılında birbirinden zengin içeriklere sahip sergilerle Adalar yaşamını canlandırmayı sürdürüyor. Sergilerin ikincisi Büyükadalı yazar Akillas Millas’ın kadim ada yaşamını belgeleyen kartpostallar, fotoğraflar, resimler ve yazılarından oluşan “Hala Hatırlıyorum” (I Still Remember) olarak belirlendi. 29 Haziran Cumartesi saat 15:00’da açılışı yapılacak olan sergi Büyükada Çınar Müze Alanı’nda ziyaretçileriyle buluşacak. Sergide ayrıca yapımını Adalar Müzesi’nin üstlendiği “Hala Hatırlıyorum” belgeselinin gösterimi yapılacak.Küratörlüğünü Akillas Millas ve Müze küratörü Deniz Koç’un, sergi tasarımını ise Sera Dink’in üstlendiği “Hala Hatırlıyorum” sergisi, 1934 yılında İstanbul’da doğan ve 27 yaz mevsiminin yanı sıra çocukluk ve gençlik yıllarının tamamını Büyükada’da geçiren asıl mesleği doktorluk olan araştırmacı yazar Akillas Millas Türkiye’de özellikle futbolculara ilk menisküs ameliyatlarını yapan cerrah olarak da tanınır.Ücretsiz ziyaret edilebilecek sergi 29 Haziran’dan itibaren Adalar Müzesi Büyükada Çınar Müze Alanı’nda tam 1 yıl açık olacak.Akillas Millas kimdir?Akillas Millas 1934 yılında İstanbul’da doğdu. Büyükada’ya ilk kez 3 aylık iken annesinin kucağında gelen Millas, o günden itibaren 27 yazını, çocukluk ve gençlik yıllarını aralıksız Büyükada’da Yeni Yol 16 numarada geçirdi. Ortaokul ve Liseyi Beyoğlu Zoğrafyon Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Tıp Fakültesi’nde okuyan Akillas Millas, çocuk cerrahisi ve ortopedi alanlarındaki uzmanlıklarıyla Türkiye’nin önde gelen hekimleri arasında yer alıyor. Atletizm dalında dereceleri ve spora olan merakıyla da tanınan Millas, koleksiyon sevdası ile de yakından tanınıyor. İlk kitabı “Oğlunuz Er Yorgos Savaşırken Öldü”’yü 1983 yılında yazan Akillas Millas, aralarında Halki (Heybeli, 1984), Prinkipo (Büyükada, 1989), Proti-Antigoni (Kınalıada-Burgazada, 1992) ve Propontis (Marmara, 1992) gibi eserlerinde bulunduğu 15’i aşkın kitabın yazarıdır.


  Rasathane   

Yer: İstanbul ModernTarih: 28 Kasım 2013 – 27 Nisan 2014Barbara ve Zafer Baran: Retrospektif
Rasathane fotoğraf sergisiyle İstanbul Modern, Barbara ve Zafer Baran’ın 1999'dan günümüze son dönem ortak üretimlerinden bir retrospektif sunuyor. Yaşamın en küçük parçalarından gökyüzünün derinliklerine uzanan geniş bir spektrumda çalışan Baranlar, anlatıyı deneysel bir yaklaşımla zenginleştirirken doğa, bilim ve estetiğin sınırlarını silikleştiren bir bütünlük fikrini görselleştiriyor.Barbara ve Zafer Baran doğadaki en basit formların ve hareketlerin peşine düşerek, yaşamdaki saklı devinimin parçalarını bir araya getiriyor. Uzaklara gitmeden, bulunduğumuz noktaya gerçekleşen bir yolculuk gibi, Baran’lar çürümekte olan bir çiçeğe, gökyüzünde ve yeryüzünde bıraktığımız izlere veya ay ve yıldızlardan uzanan ışık huzmelerine bakarak yaşamdaki en yalın çizimleri fotoğrafa aktarıyor. Hiçbir müdahalede bulunmadan ele aldıkları formları, keskin bir gözlemcinin hayatın her tabakasını anlama isteğiyle, oldukları gibi, tüm kusur ve güzellikleriyle kaydediyorlar.Baranların fotoğraflarında sıklıkla konu ettiği, kaybolmakta olan veya çok eskiden beri orada bulunmasına rağmen göze çarpmayan nesnelerde, sıradan olanın cazibesi ve basitin barındırdığı karmaşa göze çarpar. Bu fotoğraflara bakıldığında botanik öğeler, coğrafi nesneler, uzay cisimleri bir bütünün parçasıdır; bakış açısı değiştikçe birbirine benzer, hatta karışırlar. Modernizmin disiplinler arasında kurduğu yapay sınırlar anlamsızlaşır; sanat, doğa ve bilim tek bir görsel dilde konuşmaya başlar. Rasathane, Barbara ve Zafer Baran’ın bitmeyen gözlemlerinin deneysel fotoğraf ve sanat tarihiyle buluştuğu yerdir.



“Küstüm Oynamıyorum” Tarlabaşı’nda Yok Edilen Hayatların Çaresizliği

Yer: Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’ndeTarih: 20 Kasım-28 Şubat 2014Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi, fotoğraf sanatçısı Naz Köktentürk’ün “Küstüm Oynamıyorum” isimli sergisine 20 Kasım-28 Şubat 2014 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor.‘Tarlabaşı’nda binadan çok hayatı, insanı, insan hallerini anlatmak istedim. Ağır Roman’dan da öte; iki kere ağırlaştırılmış masalını bir semtin... ’Naz Köktentürk, kişisel bir hikâyeden yola çıkarak, yok edilen hayatların çaresizliğini; kısırlaşmış hayatımızda göremediğimiz insanların izlerini takip ederek, yakın geçmişin haykırışını bu sergi ile anlatıyor.Naz Köktentürk’ün 2 bölümden oluşan ‘Küstüm Oynamıyorum’ projesi, Tarlabaşı’nda yıkım sürecine kadar geçirdiği altı yılın hikâyesi olarak karşımıza çıkıyor. Leica M7 fotoğraf makinesi ile siyah-beyaz 35 mm çekilen fotoğrafların yer aldığı ilk bölüm, Tarlabaşı’nda yaşayan insanların yaşamına dair sanatçının gözlemlerinden oluşuyor. İkinci bölüm ise, orta format Hasselblad fotoğraf makinesi ile tamamen bir çağrışımdan yola çıkarak, yıkım süresinde Street Art sanatçılarının binalara bir başkaldırı olarak yaptıkları ‘stenciller’in mekanlar ile birlikte fotoğraflanması sonrası bir diğer Street Art sanatçısı Ari Alpert ile birlikte yine bu fotoğraflar üzerinde yeni bir stencil çalışması yaparak tamamlanan ve Türkiye’de ilk kez uygulanan bir teknikle oluşturulan sekiz fotoğrafı içeriyor. Sergide bu çalışmalara ek olarak, Tufan Dağtekin’nin Augenberg (Göz Dağı) adlı bir ‘Digital Art’ çalışması da sanatseverlerle buluşuyor.



Yıldız Moran -Zamansız Fotoğraflar

Yer: Pera MüzesiTarih: 27 Kasım 2013 - 19 Ocak 2014Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran (1932-1995) geniş kapsamlı olarak ilk kez sanatseverlerle 27 Kasım 2013 – 19 Ocak 2014 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde buluşuyor.Büyük bir tutkuyla başladığı fotoğraf kariyerini yaşamındaki bir başka tutku olan Özdemir Asaf’la evliliğinin ardından sonlandıran ancak kısa kariyerine önemli ve farklı yapıtlar sığdıran Moran, İngiltere’de eğitim almış, ünlü fotoğrafçı John Vickers’ın öğrencisi olmuştur. Cambridge’de açtığı ilk kişisel sergisini İstanbul, Ankara, Londra ve Edinburgh sergileri izlemiştir.Yıldız Moran, ışığı büyük bir ustalıkla kullanarak elde ettiği teknik başarısının ötesinde; ruhunu, aklını, kalbini yani kendini de katarak görüntünün izini derinleştirebilmiş bir fotoğrafçıdır. Bir anlamda “retrospektif” niteliğindeki kapsamlı sergi, Moran’ın bu kendine ait iç sesini, Türk ve dünya fotoğraf tarihi içindeki görünürlüğünün izlerini de derinleştiren yeni bir okumayla ortaya koyabilmeyi amaçlıyor.Sergi, bilinen sınırlı sayıdaki karelerinin dışında ilk kez sergilenecek fotoğraflarıyla gizli kalmış bir figürü, Türk fotoğrafının “mektepli” ilk kadın fotoğrafçısını izleyiciyle yeniden buluşturuyor.

More is Less / Çok Aslında Azdır  

Yer : .zorlu center

Tarih: 20 Aralık, 2013 - 18 Ocak, 2014Ünlü mimar Mies van der Rohe, Andrea del Sarto'nun 1855'te bir şiirinde kullandığı "Less is more" (az aslında çoktur) cümlesini kendine ilke edindiğinde Minimalizm'in de temelini sloganlaştırıyordu.Şimdi Rohe'nin dünyasından çok uzakta ve tarihin en çok fotoğraf çekilen dönemindeyiz. Instagram'ın, Facebook'un ve Twitter'in dünyasında her an yüzbinlerce fotoğraf sanal aleme saçılıyor. Bu fotoğraflar hem her şeyi "değerli" kılmaya çalışıyor (sabah içilen bir fincan kahveden tutun da Eiffel kulesine kadar), hem de aynı nedenle aslında her şeyi değersizleştiriyor. Baudrillard'ın "simulasyonların yoğunluğu ve fazlalığı yüzünden içe doğru çökeceğini" öngördüğü dünya şimdi her an her yerde karşımızda (hatta elimizde) fakat şaşırtıcı biçimde dünya çökmüyor: Sadece her şey fazlalaşıyor: Fotoğraflar, nesneler, binalar, borçlar, bilgi, arkadaşlar, düşmanlar, servetler, yoksulluk, arabalar ve tabi insanlar. Bütün bu fazlalaşmaya bakınca aslında özünde bir azalma görmekten kendimi alamıyorum. More is Less serisi bu histen yola çıktı: Serideki fotoğraflar bugünün dünyasının çoğaltılmış, bozulmuş, manipülasyona uğramış, bir kaç kademe daha ileri götürülmüş halleri. Buna rağmen fotoğraflara baktığınızda garip şekilde aslında bu aşırılıkların bile sizi hiç şaşırtmadığını görebilirsiniz. Bu hızla çoğalırken yukarısı, aşağısı, simetrik olanı, sağı, solu gibi kavramlar veya "tekrarı mı kendisi mi? Aslı mı kopyası mı?" gibi sorular pek bir şey ifade etmiyor. Bütün bu kalabalık içinde hiç bir şeye 7 saniyeden fazla bakacak zaman yok. Her şey bir başka şeyin kopyasına dönüşüyor. Tüm bu kopyalar arasında aslolan nerede ve hangisi?İşte More is Less / Çok Aslında Azdır bu durumu fotoğraflarla anlatıyor ama bu işlere klasik anlamda "fotoğraf" demek de zor. İlk bakışta gerçekmiş gibi görünmelerine karşılık bu görüntüler (bilinen anlamıyla) fotoğraf olmaktan çok fotoğraf üzerine soyutlamalar olarak görülebilir. Vilem Flusser 80'lerde fotoğraf makinesine (aygıt) "karşı savaşmak" gerektiğini söylerken bugünü öngörmüş müydü bilmiyorum ama söylediği şey bugün çok daha geçerli çünkü bugün her yere giren fotoğraf makinesi dünyanın simulasyona dönüştürülmesinde en etkili silah.* Ziyaret saatleri: Hergün 10:00 - 22:00



      Yakın Menzil             


Yer: İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi

Tarh: 9 Mayıs – 3 Kasım 2013

  istanbul Modern Fotoğraf Galerisi, Türkiye’de güncel fotoğrafa odaklanan
“Yakın Menzil” sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, kişisel bir belgeleme fikrinin etrafında, İstanbul Modern Fotoğraf Danışma Kurulu tarafından seçilmiş
18 sanatçıyı bir araya getiriyor. Basılı fotoğrafla sınırlı kalmaksızın, video ve enstalasyon gibi farklı sunumlar barındıran sergide, tekil çalışmalar bir yerleştirmeye dönüşerek, kendi bütünlüğü içerisinde yeni anlamlar kazanıyor.

   “Yakın Menzil” kişisel ve olağanın sıra dışı bir kaydı. Sanatçının, fotoğraf çekmek için uzakları keşfetmek yerine kendi yaşantısına ve temas ettiği durumlara odaklandığı bir sergi. Belgesel fotoğrafın tarafsız olma iddiasından ve kurgulanmış sahnelerden uzak, bireysel anlatının izini süren çalışmalarda, sanatçının yaşamı, yakın çevresi, anıları, özenle tutulan bir günlük gibi fotoğrafla şekil buluyor. İmajlar farklı yorumlara kapı aralayarak, anlamını dayatan otoriter bir sesi değil, taşıdıkları belirsizliğin gücünü kullanıyor. Gündelik hayatın detayları arasında sıradan olanın cazibesi beliriyor, tanıdık gelen bu görüntüler başkalarının hikayelerinde yeniden şekilleniyor.

Sanatçılar: Özgür Atlagan, Fatma Belkıs, Dilan Bozyel, Yusuf Darıyerli,
Cemil Batur Gökçeer, Ege Kanar, Korhan Karaoysal, Metehan Özcan, Civan Özkanoğlu, Emir Özşahin, Muhitin Eren Sulamacı, Özlem Şimşek, Sinan Tuncay, Gözde Türkkan, Devin Yalkın, Begüm Yamanlar, Sarp Kerem Yavuz, Cemre Yeşil

Fotoğraf Bölümü Yöneticisi: Sena Çakırkaya

Fotoğraf Danışma Kurulu: Merih Akoğul, Orhan Cem Çetin, Murat Germen, Sıtkı Kösemen







Drew Tal “Doğu’ya Yöneliş”   


Tarih 14 Eylül 2013 – 31 Ekim 2013

Yer: Rezan Has Müzesi

Ana teması etnisite olan sergide eserler; “Doğu’ya Yöneliş”, “İçeriden Gelen Işık”, “Mutlak Doğru Simetri” ve “Tesettürlü,Tesettürsüz” olmak üzere dört başlık altında toplanıyor.





Keskin, dokunaklı, iğneleyici, çatışmacı ve kışkırtıcı çalışmalardan oluşan İsrailli fotoğraf sanatçısı Drew Tal’un sanatseverlerle buluşacak “Doğu’ya Yöneliş” Sergisi 14 Eylül – 31 Ekim 2013 tarihleri arasında Rezan Has Müzesi’nde görülebilir.



FOTOMUHABİRLİĞİN 40 YILI : SİPA KUŞAĞI   


Tarih: 26 Eylül-31 Aralık 2013

Yer: İstanbul Fransız Kültür Merkezi

   Fotoğrafçı Michel Setboun ve gazeteci Sylvie Dauvillier’nin « Fotomuhabirliğin 40 Yılı, Sipa Kuşağı » başlıklı ortak kitap çalışmaları, 2011 yılında hayatını kaybeden Sipa Press’in nev-i şahsına münhasır kurucusu Gökşin Sipahioğlu’na saygı niteliği taşıyor. Kitap, yüz kadar fotoğraf ve onlara eşlik eden metin ve röportajlar aracılığıyla, 1973 yılında kurulan ajansın yakın tarihe tanıklığını anlatıyor.
Bu kitaptan yapılan bir seçki ile son 40 yıl içerisinde toplumların ortak belleğinde yer etmiş önemli olayların fotoğraf karelerinden oluşan bir sergi Fransız Kültür Merkezi’nde izleyicilerle buluşuyor. Fotoğrafçıların yorumları ve dönem hakkındaki bilgiler de fotoğraflara eşlik ediyor.





   KÜRATÖR: MESUT TUFAN TASARIM : İZZEDDİN ÇALIŞLAR




Hollanda’dan Animasyon





Yer: Pera Müzesi

Tarih: 22 – 26 Eylül 2012




Hollanda’dan Animasyon programı, Pera Film ile Hollanda kültür ve kültürel miras film merkezi EYE Film Institute işbirliği ve Mustafa Özen’in küratörlüğünde (Mert van Thracië Cultural Projects) gerçekleştiriliyor. 2007 ve 2011 yılları arasında yapılmış Hollanda’dan yeni nesil ödüllü kısa animasyon filmleri arasından yapılan bu seçki, Türkiye ve Hollanda arasındaki kültürel, diplomatik ve ticari ilişkilerin dört yüzüncü yılı kutlamalarıyla paralel olarak sunuluyor.

















Josephine’in Gördükleri”ne Bakmak İsteyenler İçin Bir Sergi   



Yer: Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (AnaMed)
Tarih: 12 Haziran -21 Ekim 2012
Anadolu seyyahlarının sonuncularından Amerikalı fotoğraf sanatçısı ve koleksiyoner Josephine Powell’ın, “Josephine’in Gördüğü: 20. Yüzyılda Anadolu’nun Kırsal Yörelerine Fotoğrafik Bakışlar” sergisi 12 Haziran – 21 Ekim 2012 tarihleri arasında Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde görülebilir. Amerikalı fotoğrafçı, koleksiyoner Josephine Powell’ın, 2007de, ölmeden 3 ay önce Vehbi Koç Vakfı’na bıraktığı koleksiyonu alanındaki en zengin ve nitelikli koleksiyonlardan biridir. VKV Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonun, yüzlerce kilim, çuval, çadır gibi el dokuma örnekleri ve dokuma, tarım aletlerinden oluşan kısmını koruyup sergilerken; Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi 30 bin karelik fotoğraf arşivini dijital ortama aktarıp ve kataloglamasını yaptı. Bu fotoğraflardan oluşan “Josephine’in Gördüğü: 20. Yüzyılda Anadolu’nun Kırsal Yörelerine Fotoğrafik Bakışlar” sergisinin açılışı 8 Haziran’da Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (AnaMed) yapıldı. Sergi 21 Ekim’e kadar ziyaretçilere açık olacak.




“Red Kit İstanbul’da”   


 Yer:Yapı Kredi Kültür Merkezi
Tarih: 10 Mayıs – 17 Haziran
   Çizgi roman severlerin ve çocukların beğenisine sunacağı yılın en eğlenceli sergisi Red Kit İstanbul’da, açıldı…
    Çizgi roman araştırmacısı Didier Pasomonik’in küratörlüğünde hazırlanan “Red Kit İstanbul’da” sergisi, 10 Mayıs – 17 Haziran tarihleri arasında Vahşi Batı’nın en yalnız kovboyunu İstiklal Caddesi’nde ağırlıyor. Aynı zamanda İstanbul Uluslararası Çizgi Roman Festivali İstanbulles* kapsamında gerçekleştirilen “Red Kit İstanbul’da” sergisi, Türkiye’de bir çizgi roman kahramanı üstüne yapılan ender sergilerden biri olma özelliğini taşıyor.
    Serginin yapıldığı Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin Galatasaray’daki binasında bulunan sergi salonu küçük bir Red Kit kasabasına dönüştürüldü. Vahşi Batı stili bir bar kapısından girilen sergi salonunda evler, posta arabaları ve ünlü çizgi roman karakterleri Red Kit, Düldül, Daltonlar, Rintintin, Billy the Kid ve diğerleri bulunuyor. Ayrıca orijinal çizimler, karakterlerin oluşum süreçleri, çizgi roman endüstrisinin gelişimi, Red Kit evreninin perde arkası, Red Kit’e özgü dünya görüşü ve korsan çizimli albüm kapaklarından İzzet Günay-Sadri Alışık’lı sinema afişlerine dek Red Kit’in Türkiye macerası bu sergide. Serginin afiş ve panosunda kullanılan İstanbul silüetli Red Kit çizimi de, Morris’in izinde Red Kit’in maceralarının devam ettiren Achdé’tarafından özel olarak çizildi.
  *İlki 2010 yılında yapılan İstanbul Uluslararası Çizgiroman Festivali İstanbulles, 21 – 27 Mayıs tarihleri arasında Red Kit Sergisi’nin küratörlüğünü de yapan Didier Pasamonik’in organizasyonuyla gerçekleştiriliyor.


Bu Mayıs Red Kit’in ayı olacak
Red Kit çizgiromanlarının Türkiye yayıncısı da olan Yapı Kredi Kültür Merkezi, Red Kit İstanbul’da sergisine ek olarak Mayıs ayında iki farklı etkinlik birden düzenliyor: 19 Mayıs Cumartesi tarihinde çocuklar için düzenlenecek olan “Red Kit İstanbul’da, Çocuklar Bu Sergide!” adındaki yaratıcı drama ile okuma atölyesi ve 21 Mayıs Pazartesi günü ise Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde Levent Cantek, Okay Gönensin ve Eray Canberk’in katılımıyla düzenlenecek olan Red Kit’in Türkiye Serüveni adlı söyleşiyle yalnız kovboy Red Kit’i daha yakından tanıyacağız.

YARATICI DRAMA ATÖLYESİ
19 Mayıs Cumartesi
Yaratıcı Drama ile Okuma Atölyesi
Sergide “Çizgiler Konuşuyor”
“Red Kit İstanbul’da” Çocuklar bu sergi’de! 
Yaratıcı Drama Eğitmeni: Çiğdem Odabaşı
Yer: Yapı Kredi Kültür Merkezi, saat: 14.15-16.15
Etkinlik 9-13 yaş arası 24 çocuk ile sınırlıdır.
ETKİNLİK İÇERİĞİ: Atölyede çocuklar çizgi kahramanlarla keyifli bir yolculuğa çıkacak çeşitli yönergeleri takip ederek sergideki eserlerin hikâyelerini keşfedecekleri bir sergi gezisine katılma fırsatı elde edecekler. Boyamalar yaparak Red Kit’i renklendirecek, çizgi romanın konuşma balonlarını kendi cümleleriyle dolduracaklar
 SÖYLEŞİ
21 Mayıs Pazartesi
Red Kit’in Türkiye Serüveni
Konuşmacı: Levent Cantek, Okay Gönensin, Eray Canberk
Yer: Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi, saat: 18.30
ETKİNLİK İÇERİĞİ: Red Kit adı nereden gelir, zamanında yayınlanan korsan Red Kit albümleri, Red Kit’in Yeşilçam macerası ve daha pek çok şey. Yapı Kredi Yayınları, 7’den 70’e tüm çizgi roman severleri bu keyifli söyleşiye davet ediyor.

 

“Dünden Sonra”


Yer  İstanbul Modern
Tarih 16 Şubat – 23 Eylül 2012
Sanatçılar: Abdullah Frères, Cengiz Akduman, Burcu Aksoy, Aziz Albek, Ersin Alok, Arif Aşçı, Tahsin Aydoğmuş, Jak Baruh, Guillaume Berggren, Atila Cangır, İbrahim Coşkun, Nevzat Çakır, İsa Çelik, Orhan Cem Çetin, Gültekin Çizgen, Burhan Doğançay, Şakir Eczacıbaşı, Ahmet Elhan, Kamil Fırat, Baha Gelenbevi, Bennu Gerede, Murat Germen, Ahmet Öner Gezgin, Ara Güler, Gülmez Frères, Sami Güner, Selim Güneş, Mehmet Günyeli, Mihran İranyan, Sabit Kalfagil, Mustafa Kapkın, Cengiz Karlıova, Şahin Kaygun, İzzet Keribar, Mehmet Kısmet, Sinan Koçaslan, Sıtkı Kösemen, Paul McMillen, Aslı Narin, Ömer Orhun, Bülent Özgören, Lütfi Özkök, Sedat Pakay, Othmar Pferschy, Rubellin Père & Fils, Sevim Sancaktar, Sébah & Joaillier, Gökşin Sipahioğlu, Atilla Torunoğlu, Cem Turgay, Yusuf Tuvi, Cafer Türkmen, İbrahim Zaman
İstanbul Modern, kuruluşundan bu yana oluşturduğu fotoğraf koleksiyonundan bir seçkiyi “Dünden Sonra” adlı sergiyle izleyicilerle buluşturuyor. Sergi, Osmanlı’dan günümüze uzanan süreçte Türkiye'de fotoğrafın teknik ve kavramsal gelişimini ortaya koyuyor. 
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, 2004 yılından bu yana dünyanın ve ülkemizin önde gelen fotoğraf sanatçılarının çalışmalarını, fotoğrafın gelişim sürecini yansıtan örnekleri ve genç sanatçıların yeni ve farklı bakış açılarını sunan sergilere ev sahipliği yapıyor.
Günümüz kültüründe sürekli değişen ve dönüşen bir ifade alanı olan fotoğraf, büyük kitlelerle doğal bir iletişim ve paylaşım içinde bulunuyor. İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, bu dönüşümü aktaran güncel sergiler gerçekleştiriyor. Fotoğrafın dünyadaki gelişmelerini, sanat akımlarının fotoğraftaki yansımalarını ve Türkiye fotoğrafının başlangıçtan günümüze önemli örneklerini izleyiciyle buluşturuyor.
Ülkemizin, bünyesinde koleksiyonu ve galerisiyle bağımsız bir fotoğraf bölümüne sahip tek müzesi olan İstanbul Modern’in fotoğraf koleksiyonu, Osmanlı döneminden Cumhuriyet başlangıcına, Türkiye’de fotoğrafın temelini oluşturan 50’ler sonrasından 60’lara, 70’lere ve günümüzün önemli sanatçılarına uzanıyor.
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde bugüne dek 26 fotoğraf sergisinde, Türkiye’nin yanı sıra çeşitli ülkelerden 220 sanatçının çalışması sergilendi. Fotoğraf bölümümüz, Türkiye’den genç fotoğrafçıların çalışmalarını ve koleksiyonundan örnekleri Avusturya, Fransa, Rusya ve Yunanistan’da açılan sergilerle izleyicilerle paylaştı.
Çağdaş Fotoğraf Serisi söyleşilerinde Fotoğraf Galerisi’ndeki sergiler ya da fotoğraf dünyasından seçilen önemli örnekler üzerinden fotoğraf sanatının zaman içindeki dönüşümü tartışıldı.
Yedi yıl önce 312 adet fotoğrafla başladığımız koleksiyonumuzdaki çalışma sayısı bugün 7311’e ulaştı. Türkiye’nin sayılı arşivlerden birine sahip olan fotoğraf bölümümüz, farklı dönem, üslup ve yaklaşımları içeren koleksiyonuna sürekli yeni çalışmalar katıyor.
Dünden Sonra sergisinin küratörlüğünü, açıldığı günden bugüne Fotoğraf Galerisi’nin yöneticiliğini yapan ve koleksiyonun kimliğini biçimlendiren Engin Özendes üstleniyor. Sergi, geçmişin ve günümüzün birikimini bütünlüklü bir biçimde izleyiciye sunarken, bundan sonraki yıllar için koleksiyonun gelişimine de ışık tutuyor.



METROPOLE BAKMAK - Jak Baruh 


Yer:  Pg Art Gallery
Tarih: 14 mart -8 nisan
Çoğu Perpetually büyük boy Bir kargaşanın hüküm sürdüğü, dünyaya Yön veren kuruluş metropollerin ihtişamlı görünümlerinin ardında kaotik yaşamlar yığını vardir. Düzensizliğin, 'zaman'la yarışın, keşmekeşin Bol Olduğu met yerleşim ALANLARI Bir Yandan Hareketli yaşamlar sunarken, Diger Yandan siyasi oluşumların ve direnişlerin de büyük boy sahneleri olabilmektedir. Şehirlerin kozmopolit yapısından, kentlerin Dokusu ve Politik ortamından ilham Alan Jak Baruh met sergisinde, objektifini kıtalar ötesine çevirip sıradan ve sıradışı anların kayıtlarını tutuyor; New York'un devasa binalarını ve kalabalıklarını Gözler önüne seriyor. Sanatci Dijital Teknoloji sayesinde, çalışmalarında şehrin görüntülerini Bir ​​Araya getirerek Eklendi çok katmanlı Bir etki yaratıyor; tıpkı çeşitli uluslardan insanları barındıran metropoller hazırsındır ... 'Metropole Bakmak' izleyici for aradığım kayıp gözlemek degil, uzak coğrafyalarda olup bitenlere tanıklık etmek haline madeni parayı almayı deniyor.


“Patetik Koridor”

Yer: DAİRE
Tarih: 14 Mart – 28 Nisan 2012
    Ali İbrahim Öcal’ın “Patetik Koridor” isimli ikinci kişisel sergisi, 14 Mart – 28 Nisan 2012 tarihleri arasında DAİRE’de görülebilir.
  Resim, video ve yerleştirme gibi farklı disiplinlerde üreten genç sanatçı Ali İbrahim Öcal, fotoğraf ve resimlerden oluşan üçüncü serisinden eserlerini “Patetik Koridor” adlı sergide bir araya getiriyor. İlk dönem çalışmalarında eski aile fotoğralarına dayanan ve annesinin genç yaştaki görüntülerinde merkezlenerek bellek, yaşam ve ölüm gibi konuları inceleyen sanatçı, ikinci serisinde şimdi yaşlı olan annesini hayvan figürleri ve açık hava sahnelerinde görüntüleyerek yaşamsal bir “ikona”ya dönüştürdü. İnsan figürünün yoğunlukla resimsel sahneyi terk ettiği, son dönem çalışmalarından oluşan “Patetik Koridor” serisinde ise çeşitli eylemlerde gösterilen hayvanlar birer metafor aracı olarak karşımıza çıkıyor.
    Ali İbrahim Öcal’ın bu serideki yorumları iki tür arasındaki yapay ilişkiyi ortaya koyuyor. Serginin başlığı, sanatçının insan-hayvan etkileşimi üzerine oluşturduğu eleştirel yorumlarının altını çiziyor. İkisi de bir yerde bulunup, tek bir mekan oluşturmalarına rağmen birbirlerine asla temas etmeyen iki duvar, koridor metaforu olarak ele alınıyor. Bu metaforun üzücü ve trajik boyutu ise, duvarların doğrudan temas ve değişime asla girmeyen iki yabancı gibi olmaları.
   “Patetik Koridor” 14 Mart – 28 Nisan 2012 tarihlerinde Salı – Cumartesi 11.00-19.00 arası DAİRE’de izlenebilir.






Çerçeve yok, içindesin..  Digital Sanat Sergisi

Tarih : 10 Şubat – 15 Mayıs 2012
Yer:  İstanbul Karaköy Antrepo 3
Tarih : 15 Ekim – 30 Aralık 2012
Yer : Ankara Cer Modern
Grande Exhibitions Avustralya tarafından tasarlanan ve Singapur’daki dünya prömiyerinin hemen ardından Abdi İbrahim’in katkılarıyla önce
10 Şubat-15 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Karaköy Antrepo 3’te, ardından da 15 Ekim-30 Aralık tarihleri arasında Ankara Cer Modern’de sanatseverlerle buluşacak olan Van Gogh Alive, izleyiciyi ışık, renk ve ses senfonisinin içine alıyor.

    Van Gogh Alive, bu üretken sanatçının 1880-1890 yılları arasındaki çalışmalarını ve hayat deneyimlerini keşfetme; bugün dünya çapında tanınan başyapıtlarının birçoğuna imza attığı yerler olan Arles, Saint Rémy ve Auvers-sur-Oise’da geçirdiği dönem zarfındaki düşüncelerini, duygularını ve ruh halini yorumlama fırsatı sunuyor.
   Güçlü bir klasik müzikle senkronize olarak değişen, dev boyutlardaki 3.000’den fazla Van Gogh görüntüsü; ekranları, duvarları, kolonları, tavanı ve hatta yeri de dolduran heyecan verici bir gösteri yaratarak, ziyaretçilerini ünlü ressamın eşsiz tarzını oluşturan coşkulu renkler ve canlı detaylarla büyülüyor.
   Dinamik, bilgilendirici ve görsel olarak görkemli olmaya programlanmış olan SENSORY4 içeriği; 40 yüksek çözünürlüklü projektörden aynı anda akıp zengin surround ses sistemiyle karışarak, ziyaretçiye nefes kesici ve etrafını saran bir gösteri ziyafeti sunuyor.
   Van Gogh Alive’da ‘Çalışan Adam’, ‘Yeşilimsi Bir Başlık Giymiş Yaşlı Köylü Kadını’, ‘Çiçek Açmış Erik Ağacı’, ‘Gri Şapkalı Otoportre’, ‘Vazoda 12 Ayçiçeği’, ‘Vincent’ın Yatak Odası’, ‘Teras Kafe’, ‘Sandalye ve Pipo’, ‘Ren Nehrinde Yıldızlı Bir Gece’, ‘Süsen Çiçekleri’, ‘Buğday Tarlası ve Kargalar’, ‘Kırmızı Üzüm Bağı’, ‘Sargılı Kulaklı Otoportre’ gibi bir döneme damgasını vurmuş eserler yer alıyor.
   Sergi, ziyaretçilere dahi ressamın fırtınalı hayatını kronolojik olarak göstermek için güçlü bir klasik müzik kullanıyor. Harekete geçiren bu müzik, Van Gogh’un hikâyesinin duygusal yönlerini yansıtarak, sanatçının muhteşem kariyeri boyunca yansıttığı sanatını ve ruh halini daha zengin bir deneyimle ziyaretçiye sunma olanağı sağlıyor.
   Van Gogh’un hikâyesini anlatmak için seçilen müziklerden bazıları şöyle: Handel-Sarabande, Edouard Lalo-Piano Concerto 1. Movement I, Gus Viseur-Coeur Vagabond, Barber-Bubamara (Vivaldi versiyonu), Arvo Part-Fratres For Cello And Piano, Carl Nielsen-String Quartet in D minor 1883, Sakura “Cherry Blossoms”, Geleneksel Japon Klasik Koto Müziği, John Zorn-Kiev 3 (çello), Camille Saint.





Dünden  Sonra İstanbul Modern Fotoğraf Koleksiyonundan


Yer: İstanbul ModernTarih:16 Şubat 2012 – 3 Haziran 2012
  Sanatçılar: Abdullah Frères, Cengiz Akduman, Burcu Aksoy, Aziz Albek, Ersin Alok, Arif Aşçı, Tahsin Aydoğmuş, Jak Baruh, Guillaume Berggren, Atila Cangır, İbrahim Coşkun, Nevzat Çakır, İsa Çelik, Orhan Cem Çetin, Gültekin Çizgen, Burhan Doğançay, Şakir Eczacıbaşı, Ahmet Elhan, Kamil Fırat, Baha Gelenbevi, Bennu Gerede, Murat Germen, Ahmet Öner Gezgin, Ara Güler, Gülmez Frères, Sami Güner, Selim Güneş, Mehmet Günyeli, Mihran İranian, Sabit Kalfagil, Mustafa Kapkın, Cengiz Karlıova, Şahin Kaygun, İzzet Keribar, Mehmet Kısmet, Sinan Koçaslan, Sıtkı Kösemen, Paul McMillen, Aslı Narin, Ömer Orhun, Bülent Özgören, Lütfi Özkök, Sedat Pakay, Othmar Pferschy, Rubellin Père & Fils, Sevim Sancaktar, Sébah & Joaillier, Gökşin Sipahioğlu, Atilla Torunoğlu, Cem Turgay, Yusuf Tuvi, Cafer Türkmen, İbrahim Zaman
   İstanbul Modern, kuruluşundan bu yana oluşturduğu fotoğraf koleksiyonundan bir seçkiyi “Dünden Sonra” adlı sergiyle izleyicilerle buluşturuyor. Türk fotoğrafının modern ve çağdaş örneklerini bir araya getiren sergi, Osmanlı’dan günümüze uzanan süreçte fotoğrafın teknik ve kavramsal gelişimini ortaya koyuyor. Serginin küratörlüğünü, açıldığı günden bugüne Fotoğraf Galerisi’nin yöneticiliğini yapan Engin Özendes üstleniyor

    O ZAMANLAR KONUŞUYORDUK          


Tarih:08 Şubat – 22 Nisan 2012
Yer : SALT Beyoğlu ve SALT Galata
     Emre Zeytinoglu, Devletin Bellegi, Elli Numara/Ani Bellek II sergisi, 1993.    
    SALT, O zamanlar konuşuyorduk adlı ikinci Açık Arşiv projesinde, 90’lı yılların ilk yarısında Türkiye’de düzenlenmiş Elli Numara/Anı Bellek II, GAR ve Küreselleşme-Devlet, Sefalet, Şiddet sergilerinin hikâyelerini, dönemin belgeleri aracılığıyla yeniden değerlendiriyor. Küratöryel yaklaşımda farklılık oluşturan bu üç sergi, galeri ve kültür merkezi gibi alışılagelmiş sergi mekânları ve tarihi yapılarda konumlandırılmadıkları gibi, içinde yer aldıkları mekânlarla bir müzakereye girişmişlerdi. Proje, bu üç sergi üzerinden, iş birliği ve fikir paylaşımı içerisinde olan sanatçıların başlattığı, ticari olmayan kolektif girişimlere toplu bir bakış sağlıyor. Ortamın henüz kurumsallaşmadığı, erken 90’ların kendine has beklentisizlik durumunu taşıyarak dönemi hatırlatıyor.
   O zamanlar konuşuyorduk, SALT Araştırma’nın sürdürmekte olduğu; Türkiye’de düzenlenen ve ticari kaygıların ötesinde kültür ortamı içerisinde özgül dönemlerin belirginleşmesini sağlayan, kırılma anları oluşturan, süreçleri ve mekânsallaşmalarıyla tarihsel öneme sahip olabilecek sergileri araştırma çabasının görselleştirilmesidir. Katılımcılarının desteğiyle sürdürülen araştırma projelerinin bir ürünü olan sergi, kurumun bu çerçevede hayata geçirdiği ilk denemedir. Araştırması 2010’da, SALT Araştırma’dan Sezin Romi tarafından başlatılan O zamanlar konuşuyorduk için bu sergilerin düzenleyicileri, sanatçıları ve asistanları ile iş birliği içerisinde kapsamlı arşivler oluşturuldu. Araştırma sürecinde, farklı kaynaklardan bilgi, doküman ve videolar bir araya getirildi.
     Elli Numara/Anı Bellek II, 1993 yılında Vasıf Kortun küratörlüğünde, Akaretler 50 numaralı binada düzenlendi. Sergi afişinin kaldırılıp yerine Demokrat Parti afişinin asılması nedeniyle, küratör ve sergi katılımcıları, serginin planlanan tarihten önce kapatılması kararını aldı.
    GAR, 1995 yılında Sanart’ın (Türkiye’de Görsel Sanatları Destekleme Derneği) “Tabular ve Sanat Sempozyumu” çerçevesinde, sanatçı Selim Birsel, Vahap Avşar, Claude Leon ve Füsun Okutan’ın girişimiyle Ankara Garı’nda açıldı. Sergide yer alan işler, “toplumun moralini bozduğu” gerekçesiyle açılışın ertesi günü gar yönetimi tarafından toplatıldı.
    1995 yılında, Ali Akay’ın küratörlüğünü yaptığı Küreselleşme-Devlet, Sefalet, Şiddet ise, o zamanlar Müşerref Zeytinoğlu ve Emre Zeytinoğlu’nun atölyesi olan mekânda, Beyoğlu’ndaki Devlet Han’da yer aldı. 4. İstanbul Bienali’ne denk gelen sergi, devletin uyguladığı şiddeti, devlete karşı şiddeti ve bireyler arasındaki şiddeti irdeledi.
    Elli Numara’da siyaset sanatı yerinden eder; GAR otoritelerce huzur bozucu bulunur, otorite tarafından kapatılır; Küreselleşme-Devlet, Sefalet, Şiddet, 4. İstanbul Bienali çerçevesinde, muhalif duruşunu göstermekte daha şanslıdır.
   O zamanlar konuşuyorduk, sanat dünyasındaki dönüşümlerin, sanatın bir “konuşma biçimi” oluşunun farklı disiplinlerden kişiler tarafından yeni yeni algılanmaya başlandığı ve bir düşünce nesnesi olarak ortaya çıktığı bir dönemde gerçekleştirilmiş bu üç serginin arşivlerini buluşturur. Düşünce ve tartışma ortamlarında üretilmiş bu üç sergiden hareketle, sanatın siyaset ve sosyoloji gibi farklı alanlarla bir araya gelmeye başladığı, sergilerde “küratör” kavramının yer kazandığı 90’larda Türkiye’deki sanat ortamı hakkında fikir vermeyi amaçlar.

İstanbul Eindhoven Saltvanabbe 89'dan Sonra  


Tarih : 27 Ocak-6 Nisan2012
Yer : SALT Beyoğlu ve SALT Galata
   SALT ve Van Abbemuseum işbirliğinde gerçekleştirilen İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe projesinin ilk sergisi İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe: 89’dan Sonra 27 Ocak’ta açılıyor. SALT Beyoğlu ve SALT Galata’da yer alan sergi, Van Abbemuseum koleksiyonundan 1989 sonrası üretilmiş işleri içeriyor.
    SALT, Van Abbemuseum ekibiyle birlikte, uluslararası platformda iyi bilinen ancak İstanbul’da yeterince tanınmayan ya da işleri hiç gösterilmemiş 15 sanatçının 40’tan fazla işini seçti. Bu işlerin ilham verici önemi ile ilk elden deneyimlenmesi gerektiğine duyulan inancın yanı sıra bu seçki, döneme dair sanatsal pratiklerin incelediği birtakım kilit temalar etrafında şekilleniyor. Bunlar, Marlene Dumas’nın Models [Modeller] adlı resimlerinden oluşan enstalasyon ile Rineke Dijkstra’nın fotoğraflarını da içeren “portreleme”; Allen Ruppersberg’ün, Allen Ginsberg’ün ünlü şiiri "Uluma"ya ithafen yaptığı işin başrolü üstlendiği “edebiyat ve metin”; Douglas Gordon ve Rodney Graham’ın pratiği ve işleri üzerinden “film” ve Stanley Brouwn’un kavramsal olarak derinlemesine ele aldığı “zaman ve mekân” gibi temaları kapsıyor. Türkiye’den sanatçılardan seçilen işler, benzer fikir ve yaklaşımlarla görsel ve kavramsal diyaloğa girmeleri için bu tematik bölümlere yerleştirildi. Bunlar arasında Leyla Gediz’in portrelemeye farklı bir yaklaşım öneren işleri, Cevdet Erek’in ritim ve ölçü üzerine çalışmaları, Özlem Günyol & Mustafa Kunt’un coğrafi pozisyon ve çeviri ile oynayan oyunları ile İnci Eviner’in film setine benzeyen alışılmadık panoramaları yer alıyor.
   Serginin bir başka önemli bölümünü, SALT Beyoğlu’nun üçüncü katında, kışkırtıcı ve etkileyici işleriyle tanınan sanatçı Mike Kelley’nin Categorical Imperative and Morgue [Sınıflandırma Zorunluluğu ve Morg] adlı enstalasyonunun bir adaptasyonu oluşturuyor. Kelley’nin işinin bir parçası olarak hazırlanan ve kendi sesinden dinlenebilen sesli rehber ile ziyaretçilere, bu karmaşık enstalasyonu tamamen içine girerek deneyimleme olanağı sunuluyor. Sanatçının çoğu zaman işbirlikleriyle sürdürdüğü pratiğine bir örnek olarak, Paul McCarthy ile beraber yaptığı Heidi adlı video da yine aynı alanda gösteriliyor. Kelley’nin diğer video işleri ise, Açık Sinema’da sergi boyunca düzenlenecek paralel gösterimlerle izlenime sunulacak.
   Öte yandan sergi, Juan Muñoz’un, merdiven boşluğuna yerleştirilen heykelleri ve İnci Eviner’in, birinci katta görülebilecek mekâna özel enstalasyonu ile SALT Galata’ya da yayılıyor.
   Serinin, İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe: 89’dan Sonra adlı ilk sergisinde yer alacak sanatçılar Eija-Liisa Ahtila, Abdellatif Benfaidoul, Stanley Brouwn, Chto Delat, Rineke Dijkstra, Marlene Dumas, Cevdet Erek, İnci Eviner, Leyla Gediz, Douglas Gordon, Rodney Graham, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Pierre Huyghe, Mike Kelley, Atelier van Lieshout, Paul McCarthy, Juan Muñoz, Gabriel Orozco, Allen Ruppersberg, Wilhem Sasnal ve Jan Vercruysse’den oluşuyor.
      İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe: 89’dan Sonra sergisini, 20 Nisan-19 Ağustos 2012 tarihlerinde SALT Beyoğlu’nda yer alacak İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe: 68-89 sergisi ile 14 Eylül-31 Aralık 2012’de SALT Galata’da izlenebilecek İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe: 68’den Önce sergisi takip edecek. Bu üç sergi için Türkiye’den seçilen işler, sonrasında Van Abbemuseum koleksiyonuna eklenmek üzere değerlendirmeye alınacak.
     Eija-Liisa Ahtila'nın, SALT Beyoğlu'nun birinci katındaki If 6 was 9
[Eğer 6, 9 olsaydı] adlı video enstalasyonu için son izlenim tarihi 4 Mart 2012'dir.
     NLTR 400: Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı
    İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe, Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu tarafından desteklenmektedir.

La La La İnsan Adımları,  Hollanda’nın dünyaca tanınmış müzesi Boijmans Van Beuningen Müzesi Koleksiyonundan Bir Seçki


Yer: İstanbul Modern
Tarih: 16 Şubat 2012 – 6 Mayıs 2012
Sanatçılar: Vito Acconci, Bas Jan Ader, Yael Bartana, Sebald Beham, Erhard Schön, Niklas Stoer, John Bock, David Claerbout, Pieter Coecke van Aelst, Peter Feiler, Yang Fudong, Cyprien Gaillard, Šejla Kamerić, Paul Kooiker, Inez van Lamsweerde, Erik van Lieshout, Aernout Mik, Melvin Moti, Zwelethu Mthethwa, Bruce Nauman, Joachim Patinir, Anri Sala, Cindy Sherman, Salla Tykkä, Marijke van Warmerdam, Andro Wekua, Guido van der Werve, Sylvie Zijlmans

   La La La İnsan Adımları, Hollanda’nın dünyaca tanınmış müzesi Boijmans van Beuningen Müzesi koleksiyonundan bir seçki sunuyor. 1849 yılında Rotterdam’da kurulan müze günümüz sanatının önemli örneklerinin yanı sıra XVI. Yüzyıldan bugüne resim sanatı, baskı ve çizimleri de kapsayan geniş ve uluslararası bir koleksiyona sahip.
   Sergi, bugünün dünyasında insan ilişkilerine odaklanırken ihtiras, yenilgi, umutsuzluk, merak, ihanet ve yüzleşme gibi insana özgü çeşitli halleri de gündeme getiriyor. Farklı dönem ve coğrafyalardan 28 sanatçının yapıtları bu temaları üç ana bağlamda ele alıyor:
Tarihsel Karşılaşmalar
Kişisel Karşılaşmalar
Toplumsal Karşılaşmalar
Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. Yılı kutlamaları kapsamında düzenlenen serginin küratörlüğünü Boijmans van Beuningen Müzesi direktörü Sjarel Ex üstleniyor.


Ortadoğu Havayolları - Middle East Airlines   

Tarih: 13 Ocak 18 Şubat
Yer: ArtSümer

  ArtSümer, Tayfun Serttaş’ın “Ortadoğu Havayolları”isimli solo sergisine ev sahipliği yapıyor.
   Son iki senedir çalışmalarını Doğu Akdeniz üzerine yoğunlaştıran sanatçı; Ortadoğu’nun her daim dönüşen politik dinamiklerinden arkeolojik hazinelerine, post-
kolonyalizmin tarihsel çıkmazlarından büyük Ortadoğu projesine uzanan bir çerçevede süregiden araştırmalarını reçetelendiriyor. Ortadoğu Havayolları, sanatçının bu alanda yürüttüğü meşakkatli çalışmalarını Türkiye’de ilk kez sergilemesi açısından önem taşıyor.
   Sergide enstalasyon, kolaj, hazır malzeme, desen gibi farklı araçları biraraya getiren Serttaş için Ortadoğu Havayolları aynı zamanda “lineer gerçeklikten, ruhsal gerçekliğine dönmeye çalıştığı bir karşılaşma çabasının öyküsü”. Sanatçının; kendisi dışında o esnada tüm dünyanın uyuduğuna inandığı bir sabah Anti-Lübnan Dağlarında başlayan öykümüz son bulmamak üzere, yazılmaya devam ediyor...







İSTANBUL KAYITLARI   


Yer :GALERİ NON
Tarih: 9 – 28 Aralık 2011
     Berlinli sanatçı Johannes Vogl‘un İstanbul’daki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyor.
    Vogl’un sergisi sanata, doğaya ve sosyal etkileşimlere mesafeli bir absürdlükle yaklaşarak, sanatçının İstanbul’da gerçekleştirdiği misafir sanatçı programı süresince ürettiği yeni yerleştirmelerini sunuyor.
    “Buhar Kolonu” (2011) Türkiye’deki yaygın çay içme geleneğinden esinlenen bir heykel ve geleneksel aile yapılarını eğlenceli ve risk dolu bir bakışla ele alıyor. Bir ocağın üzerinde tavana kadar yükselen çaydanlıklardan oluşan kule, galeri zeminindeki bir gaz tüpünün üzerinde yer alıyor ve çaydanlıkların içindeki su durmadan kaynıyor. Sanatçının İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde çeşitli ailelerden topladığı çaydanlıklar Türkiye toplumundaki karmaşık aile ilişkilerini yansıtıyor. Her bir çaydanlık alttakinin ısısından faydalanırken, çaydanlıklardan herhangi birinin dengesi bozulduğu takdirde tümü devrilme riskini taşıyor. İzleyicinin ister istemez soracağı soru ise, büyük miktarda çay yapmanın en mantıklı yolu hakikaten bu mudur?

İcat tutkusunu büyükbabasından devralan sanatçının pek çok yapıtı makine yapmaya olan derin ilgisini yansıtıyor. Sergide yer alan ve bu derin ilgiyi yansıtan bir diğer yapıt olan “Gece” (2008), Vogl tarafından tasarlanmış, döngüsünü üç saatte tamamlayan bir ayın görüntüsünü galeri duvarına yansıtan bir slayt projektörü. Vogl’un bazı önceki icatları gibi bu iş de, doğal gerçekliğin tuhaf bir suretini, günümüzde insan yaratıcılığının yöneltildiği birçok tuhaf kullanımı anımsatarak temsil ediyor. “Sürü” (2011) dikey bir sistem etrafında kurutulmuş balık dolaştıran, öncekinden daha da garip bir mekanizma. Balıkların gölgesini duvara düşüren sistem, doğa ve teknoloji sorunsalına yine başka bir açıdan yaklaşıyor.

Bir diğer yerleştirme “Uyuyanlar” (2011), İstanbul’da gece sokakta uyuyan köpekleri gösteren videolardan oluşuyor. Yapıt, doğal gerçekliği taklit etmek yerine bu sefer şehrin kendisine odaklanıyor ve izleyicilerin galeriden evlerine dönerken karşılaşmaları son derece muhtemel bir sahneye daha yakından bakmalarını sağlıyor. Son olarak “Baba ve Oğul” (2008) adlı fotoğraf işi bir babayla oğulu temsil eden hasarlı şamdanlardan oluşuyor.

Bu sergi Berlin Senatosu Kültürel İlişkiler Departmanı, BM Contemporary Art Center ve Melih Görgün’ün cömert katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.

Buhar Kolonu” (2011) Türkiye’deki yaygın çay içme geleneğinden esinlenen bir heykel ve geleneksel aile yapılarını eğlenceli ve risk dolu bir bakışla ele alıyor. Bir ocağın üzerinde tavana kadar yükselen çaydanlıklardan oluşan kule, galeri zeminindeki bir gaz tüpünün üzerinde yer alıyor ve çaydanlıkların içindeki su durmadan kaynıyor. Sanatçının İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde çeşitli ailelerden topladığı çaydanlıklar Türkiye toplumundaki karmaşık aile ilişkilerini yansıtıyor. Her bir çaydanlık alttakinin ısısından faydalanırken, çaydanlıklardan herhangi birinin dengesi bozulduğu takdirde tümü devrilme riskini taşıyor. İzleyicinin ister istemez soracağı soru ise, büyük miktarda çay yapmanın en mantıklı yolu hakikaten bu mudur?Vogl'un sergisi sanata, doğaya ve sosyal etkileşimlere mesafeli bir absürdlükle yaklaşarak, sanatçının İstanbul’da gerçekleştirdiği misafir sanatçı programı süresince ürettiği yeni yerleştirmelerini sunuyorVogl'un sergisi sanata, doğaya ve sosyal etkileşimlere mesafeli bir absürdlükle yaklaşarak, sanatçının İstanbul’da gerçekleştirdiği misafir sanatçı programı süresince ürettiği yeni yerleştirmelerini sunuyor.

“Buhar Kolonu” (2011) Türkiye’deki yaygın çay içme geleneğinden esinlenen bir heykel ve geleneksel aile yapılarını eğlenceli ve risk dolu bir bakışla ele alıyor. Bir ocağın üzerinde tavana kadar yükselen çaydanlıklardan oluşan kule, galeri zeminindeki bir gaz tüpünün üzerinde yer alıyor ve çaydanlıkların içindeki su durmadan kaynıyor. Sanatçının İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde çeşitli ailelerden topladığı çaydanlıklar Türkiye toplumundaki karmaşık aile ilişkilerini yansıtıyor. Her bir çaydanlık alttakinin ısısından faydalanırken, çaydanlıklardan herhangi birinin dengesi bozulduğu takdirde tümü devrilme riskini taşıyor. İzleyicinin ister istemez soracağı soru ise, büyük miktarda çay yapmanın en mantıklı yolu hakikaten bu mudur?

İcat tutkusunu büyükbabasından devralan sanatçının pek çok yapıtı makine yapmaya olan derin ilgisini yansıtıyor. Sergide yer alan ve bu derin ilgiyi yansıtan bir diğer yapıt olan “Gece” (2008), Vogl tarafından tasarlanmış, döngüsünü üç saatte tamamlayan bir ayın görüntüsünü galeri duvarına yansıtan bir slayt projektörü. Vogl’un bazı önceki icatları gibi bu iş de, doğal gerçekliğin tuhaf bir suretini, günümüzde insan yaratıcılığının yöneltildiği birçok tuhaf kullanımı anımsatarak temsil ediyor. “Sürü” (2011) dikey bir sistem etrafında kurutulmuş balık dolaştıran, öncekinden daha da garip bir mekanizma. Balıkların gölgesini duvara düşüren sistem, doğa ve teknoloji sorunsalına yine başka bir açıdan yaklaşıyor.

Bir diğer yerleştirme “Uyuyanlar” (2011), İstanbul’da gece sokakta uyuyan köpekleri gösteren videolardan oluşuyor. Yapıt, doğal gerçekliği taklit etmek yerine bu sefer şehrin kendisine odaklanıyor ve izleyicilerin galeriden evlerine dönerken karşılaşmaları son derece muhtemel bir sahneye daha yakından bakmalarını sağlıyor. Son olarak “Baba ve Oğul” (2008) adlı fotoğraf işi bir babayla oğulu temsil eden hasarlı şamdanlardan oluşuyor.

Alman sanatçı Johannes Vogl, 1981 yılında Kaufbeuren’de doğdu. Karlsruhe Güzel Sanatlar Akademisi, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi ve Berlin Sanat Üniversitesi’nde eğitim gördü. Katıldığı karma sergiler arasında “Under Destruction” (2011), Swiss Institute, New York; “The Moment Pleasantly Frightful” (2011), Laura Bartlett Gallery, Londra; “Under Destruction” (2010), Tinguely Museum, Basel; “Raw Cases” (2010), Siemens Sanat, İstanbul; “Deceitful Moon” (2009), Hayward Gallery Project Space, Londra; “Everything solid... turns into thin air” (2009), MuHKA, Antwerp ve “Manifesta 7” (2008), Rovereto; solo sergileri arasında “Johannes Vogl” (2011), Kunstverein Hildesheim, Hildesheim; “Johannes Vogl” (2011), Galerie Matthew Bown, Berlin; “Johannes Vogl” (2009), Galerie Martin Janda, Viyana yer alıyor.

Bu sergi Berlin Senatosu Kültürel İlişkiler Departmanı, BM Contemporary Art Center ve Melih Görgün’ün cömert katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.Vogl'un sergisi sanata, doğaya ve sosyal etkileşimlere mesafeli bir absürdlükle yaklaşarak, sanatçının İstanbul’da gerçekleştirdiği misafir sanatçı programı süresince ürettiği yeni yerleştirmelerini sunuyor.

“Buhar Kolonu” (2011) Türkiye’deki yaygın çay içme geleneğinden esinlenen bir heykel ve geleneksel aile yapılarını eğlenceli ve risk dolu bir bakışla ele alıyor. Bir ocağın üzerinde tavana kadar yükselen çaydanlıklardan oluşan kule, galeri zeminindeki bir gaz tüpünün üzerinde yer alıyor ve çaydanlıkların içindeki su durmadan kaynıyor. Sanatçının İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde çeşitli ailelerden topladığı çaydanlıklar Türkiye toplumundaki karmaşık aile ilişkilerini yansıtıyor. Her bir çaydanlık alttakinin ısısından faydalanırken, çaydanlıklardan herhangi birinin dengesi bozulduğu takdirde tümü devrilme riskini taşıyor. İzleyicinin ister istemez soracağı soru ise, büyük miktarda çay yapmanın en mantıklı yolu hakikaten bu mudur?

İcat tutkusunu büyükbabasından devralan sanatçının pek çok yapıtı makine yapmaya olan derin ilgisini yansıtıyor. Sergide yer alan ve bu derin ilgiyi yansıtan bir diğer yapıt olan “Gece” (2008), Vogl tarafından tasarlanmış, döngüsünü üç saatte tamamlayan bir ayın görüntüsünü galeri duvarına yansıtan bir slayt projektörü. Vogl’un bazı önceki icatları gibi bu iş de, doğal gerçekliğin tuhaf bir suretini, günümüzde insan yaratıcılığının yöneltildiği birçok tuhaf kullanımı anımsatarak temsil ediyor. “Sürü” (2011) dikey bir sistem etrafında kurutulmuş balık dolaştıran, öncekinden daha da garip bir mekanizma. Balıkların gölgesini duvara düşüren sistem, doğa ve teknoloji sorunsalına yine başka bir açıdan yaklaşıyor.

Bir diğer yerleştirme “Uyuyanlar” (2011), İstanbul’da gece sokakta uyuyan köpekleri gösteren videolardan oluşuyor. Yapıt, doğal gerçekliği taklit etmek yerine bu sefer şehrin kendisine odaklanıyor ve izleyicilerin galeriden evlerine dönerken karşılaşmaları son derece muhtemel bir sahneye daha yakından bakmalarını sağlıyor. Son olarak “Baba ve Oğul” (2008) adlı fotoğraf işi bir babayla oğulu temsil eden hasarlı şamdanlardan oluşuyor.

Alman sanatçı Johannes Vogl, 1981 yılında Kaufbeuren’de doğdu. Karlsruhe Güzel Sanatlar Akademisi, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi ve Berlin Sanat Üniversitesi’nde eğitim gördü. Katıldığı karma sergiler arasında “Under Destruction” (2011), Swiss Institute, New York; “The Moment Pleasantly Frightful” (2011), Laura Bartlett Gallery, Londra; “Under Destruction” (2010), Tinguely Museum, Basel; “Raw Cases” (2010), Siemens Sanat, İstanbul; “Deceitful Moon” (2009), Hayward Gallery Project Space, Londra; “Everything solid... turns into thin air” (2009), MuHKA, Antwerp ve “Manifesta 7” (2008), Rovereto; solo sergileri arasında “Johannes Vogl” (2011), Kunstverein Hildesheim, Hildesheim; “Johannes Vogl” (2011), Galerie Matthew Bown, Berlin; “Johannes Vogl” (2009), Galerie Martin Janda, Viyana yer alıyor.

Bu sergi Berlin Senatosu Kültürel İlişkiler Departmanı, BM Contemporary Art Center ve Melih Görgün’ün cömert katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Vogl'un sergisi sanata, doğaya ve sosyal etkileşimlere mesafeli bir absürdlükle yaklaşarak, sanatçının İstanbul’da gerçekleştirdiği misafir sanatçı programı süresince ürettiği yeni yerleştirmelerini sunuyor.

“Buhar Kolonu” (2011) Türkiye’deki yaygın çay içme geleneğinden esinlenen bir heykel ve geleneksel aile yapılarını eğlenceli ve risk dolu bir bakışla ele alıyor. Bir ocağın üzerinde tavana kadar yükselen çaydanlıklardan oluşan kule, galeri zeminindeki bir gaz tüpünün üzerinde yer alıyor ve çaydanlıkların içindeki su durmadan kaynıyor. Sanatçının İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde çeşitli ailelerden topladığı çaydanlıklar Türkiye toplumundaki karmaşık aile ilişkilerini yansıtıyor. Her bir çaydanlık alttakinin ısısından faydalanırken, çaydanlıklardan herhangi birinin dengesi bozulduğu takdirde tümü devrilme riskini taşıyor. İzleyicinin ister istemez soracağı soru ise, büyük miktarda çay yapmanın en mantıklı yolu hakikaten bu mudur?

İcat tutkusunu büyükbabasından devralan sanatçının pek çok yapıtı makine yapmaya olan derin ilgisini yansıtıyor. Sergide yer alan ve bu derin ilgiyi yansıtan bir diğer yapıt olan “Gece” (2008), Vogl tarafından tasarlanmış, döngüsünü üç saatte tamamlayan bir ayın görüntüsünü galeri duvarına yansıtan bir slayt projektörü. Vogl’un bazı önceki icatları gibi bu iş de, doğal gerçekliğin tuhaf bir suretini, günümüzde insan yaratıcılığının yöneltildiği birçok tuhaf kullanımı anımsatarak temsil ediyor. “Sürü” (2011) dikey bir sistem etrafında kurutulmuş balık dolaştıran, öncekinden daha da garip bir mekanizma. Balıkların gölgesini duvara düşüren sistem, doğa ve teknoloji sorunsalına yine başka bir açıdan yaklaşıyor.

Bir diğer yerleştirme “Uyuyanlar” (2011), İstanbul’da gece sokakta uyuyan köpekleri gösteren videolardan oluşuyor. Yapıt, doğal gerçekliği taklit etmek yerine bu sefer şehrin kendisine odaklanıyor ve izleyicilerin galeriden evlerine dönerken karşılaşmaları son derece muhtemel bir sahneye daha yakından bakmalarını sağlıyor. Son olarak “Baba ve Oğul” (2008) adlı fotoğraf işi bir babayla oğulu temsil eden hasarlı şamdanlardan oluşuyor.

Alman sanatçı Johannes Vogl, 1981 yılında Kaufbeuren’de doğdu. Karlsruhe Güzel Sanatlar Akademisi, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi ve Berlin Sanat Üniversitesi’nde eğitim gördü. Katıldığı karma sergiler arasında “Under Destruction” (2011), Swiss Institute, New York; “The Moment Pleasantly Frightful” (2011), Laura Bartlett Gallery, Londra; “Under Destruction” (2010), Tinguely Museum, Basel; “Raw Cases” (2010), Siemens Sanat, İstanbul; “Deceitful Moon” (2009), Hayward Gallery Project Space, Londra; “Everything solid... turns into thin air” (2009), MuHKA, Antwerp ve “Manifesta 7” (2008), Rovereto; solo sergileri arasında “Johannes Vogl” (2011), Kunstverein Hildesheim, Hildesheim; “Johannes Vogl” (2011), Galerie Matthew Bown, Berlin; “Johannes Vogl” (2009), Galerie Martin Janda, Viyana yer alıyor.

Bu sergi Berlin Senatosu Kültürel İlişkiler Departmanı, BM Contemporary Art Center ve Melih Görgün’ün cömert katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.


İklim Değişikliği Sergisi: Hayata Tehdit ve Yeni Enerji Geleceği


Yer: Santral İstanbul
Tarih4 Ekim 2011 - 15 Ocak 2012
   Amerikan Doğal Tarih Müzesi'nin 2008 yılında New York'ta açtığı ve 237.000 kişi tarafından ziyaret edilen “İklim Değişikliği Sergisi: Hayata Tehdit ve Yeni Enerji Geleceği", İstanbul Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde ve Türk Telekom ana sponsorluğunda santralistanbul’da izleyiciyle buluşuyor.
   Sergi, ArterTasarım ve REC Türkiye işbirliği ile 4 Ekim 2011 – 15 Ocak 2012 tarihleri arasında santralistanbul Ana Galeri yer alacak. Kutup ayısından ölü bir mercana, anime kürelerden çeşitli interaktiflere yer verilerek geçmişle günümüzü gözler önüne seren “İklim Değişikliği” sergisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde ve Türk Telekom'un ana sponsorluğunda 4 Ekim 2011’de santralistanbul’da açılıyor.
Omo ve Zorlu Enerji Grubu'nun da sponsorlar arasında yer aldığı sergi, temelde iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda farkındalık yaratmak ve birey olarak yapılan davranışların kısa ve uzun vadede doğurduğu etkiler hakkında başta çocuklar ve aileler olmak üzere kamuoyunu bilinçlendirmeyi hedefliyor. 21.yy'ın en karmaşık, önemli, bilimsel ve sosyal konusu hakkında bilgi veren “İklim Değişikliği” sergisi, her yaştan ziyaretçiye hitap ederken, gelecek nesiller için de iklim değisikliğinin yol açacağı sonuçları sunuyor. Tek bir çözümün olmadığına dikkat çeken sergi, ziyaretçilere kişisel, toplumsal ve devletlerarası eylemlerin bu soruna ne kadar etkili çözümler sunabileceğini de gösteriyor.
   santralistanbul Ana Galeri Binası'nın 1.katına yayılan ve 8 bölümden oluşan “İklim Değişikliği” sergisinde, 4 adet interaktif, 4 adet anime küre, 2 adet video gösterimi, 20 adet teşhir objesi yer alıyor. ArterTasarım tarafından Türkiye'ye getirilen ve REC Türkiye'nin uygulama ortağı olduğu sergiye her iki kurum tarafından geliştirilen ilave bir bölüm eklenerek, Türkiye'den örneklere de yer verilecek. Ziyaretçiler, günümüzdeki iklim değişikliği, değişen atmosfer, buz, okyanus, kara ve yeni enerji geleceği ile ilgili detayları bu sergide bulabilecekler. Sergi alanında oluşturulacak özel mekanlarda, serginin uygulama ortağı olan REC Türkiye, sergiye paralel atölye çalışmaları gerçekleştirecek. Atölyelere rezervasyon gereklidir.

Sophie Calle - Son Kez, İlk Kez


Yer: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Emirgan
Tarih:17 Eylül-31 Aralık 2011
   Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), bienal ile eşzamanlı açılan “Son Kez, İlk Kez” adlı sergisinde, Newsweek tarafından günümüzün en önemli 10 çağdaş sanatçısı arasında gösterilen, dünyaca ünlü Fransız sanatçı Sophie Calle’i ağırlıyor. Sophie Calle, SSM ile gerçekleştirdiği özel proje için, merceğini bu defa ülkemize, milyonlarca İstanbullu arasından seçtiği bir grup insana çeviriyor. Sanatçı, Sony ve Teknosa’nın teknoloji sponsorluğuyla gerçekleştirilen sergide; görme engelli kişilerin “gördükleri” son anın yanı sıra, daha önce siyaset, akademi ve sanat dünyasından pek çok kişinin dikkatini çeken, “İstanbul’da yaşayıp denizi görmemiş insanlar” konusunu, özgün bakış açısıyla inceliyor.
    SSM’nin ziyaretçilerini, sarsıcı, duygu dolu ve gerçek bir yolculuğa çıkardığı, 3 bölümden oluşan “Son Kez, İlk Kez”, 17 Eylül-31 Aralık 2011 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Sophie Calle bu çalışmasıyla, sanatseverleri, üzerinde hiç düşünülmeyen, varlığı hiç sorgulanmayan “görme” yetisinin farklı boyutlarını düşünmeye davet ediyor.
Sophie Calle, serginin Son İmge isimli ilk bölümünde, görme kaybıyla doğan veya görme yetisini sonradan kaybetmiş 13 kişiye hatırladıkları son görüntüyü soruyor, anlattıklarını kaleme alıyor, anlatan kişiyi ve anlatılan olayları fotoğraflıyor. Altı Nokta Körler Vakfı ve Altı Nokta Körler Derneği İstanbul Şubesi’nin desteğiyle gerçekleştirilen çalışmanın “Son Görüntü” isimli 5 kişilik bölümü, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde izleyiciyle buluştu. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'ne bağışlanan ve 13 kişinin hikâyesine yer veren projenin tamamı, üniversitenin de katkılarıyla SSM’de sergileniyor.
Projeyi yaratırken İstanbul’un kuruluş mitinden esinlenen Sophie Calle, “körlük” ve “İstanbul”u, bu bağlamda bir araya getiriyor. Efsaneye göre, şehir, milattan önce 7. yüzyılda bir Yunan kolonisi olarak kuruluyor. Şehre, liderleri Byzas’ın eşliğinde gelen kolonistlerin, Çanakkale Boğazı’nı aşıp Marmara Denizi’ne ulaştıklarında ilk gördükleri yer, bugünün “Kadıköy”ü olan antik kent Chalcedon oluyor. Karşı kıyının çok daha verimli toprakları yerine buraya yerleşmeyi seçen kentlilerden ötürü, Chalcedon’a “körler şehri” adını takan kolonistlerin öyküsü, Sophie Calle’in projeye başlarken çıkış noktasını oluşturuyor. Sophie Calle, “Son İmge” ile İstanbul’a, görme yetisini kaybetmiş insanların gözünden bakıyor.
Sophie Calle, serginin Denizi Görmek isimli 2. bölümünde, İstanbul’da yaşayan ancak denizi hiç görmemiş insanların denizle ilk karşılaşmalarını görüntülüyor. Bu bölümde sergilenen, Fransa’nın Oscar’ı kabul edilen prestijli César ödülünü alan görüntü yönetmeni Caroline Champetier tarafından çekilen, denizle ilk defa buluşan insanların yakın plan görüntülerinin yer aldığı 10 videoda, bu çarpıcı tanışma, Sophie Calle’in anlatısıyla ziyaretçilerle buluşuyor. Aynı bölümdeki ayrı bir odada ise bir grup çocuğun denizi ilk gördükleri anda çekilen videosu gösteriliyor. Projede yer alan kişiler, İç ve Doğu Anadolu’dan büyük göç alan Esenler Belediyesi’nin yardımlarıyla seçildi. Yeni bir gelecek arayışıyla, köklerini geride bırakarak göç ettikleri İstanbul’a eğreti halde ilişen, şehri tanımadan, onu çevreleyen denizi görmeden yaşayan, kente yabancı kalmış bu kesim, Sophie Calle’in sanatçı dürtüsünü cezbederek projeye hayat veriyor.
    Serginin 3. bölümünde, Sophie Calle’in 1986’ya uzanan bir projesinden alınan anlamlı 2 cümle ziyaretçileri uğurluyor. Sanatçının, “Gördüğüm en güzel şey denizdir, öyle uzaklara uzanır ki görmez olursunuz...” ve “1986’da doğuştan kör insanlar tanıdım. Güzelliğe dair imgelerinin ne olduğunu sordum onlara. İlk yanıt veren, bana denizi anlatan adamdı...” cümlelerine, çerçevelenmiş bir deniz fotoğrafı eşlik ediyor.

Segment #1


Yer: Borusan Contemporary
Tarih:17 eylül -11 aralık 2011
Segment #1 sergisi , Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu'ndan derlenen işlerden oluşuyor. Sergi, uluslararası güncel sanatın farklı eğilimlerini gündeme getirmeyi hedefliyor. Sergideki sanat eserlerini belli ana başlıklar altında toplamam mümkün değil. Çünkü farklı kuşaklara ve kültürlere ait olan sanatçıların çalışmalarında ortak payda altına alınabilecek temel kavram, "şimdiki zamanın ruhu".
Segment #1 sergisi, şimdiki zamanın rüzgarını bünyesinde barındıran çalışmalara, kendilerini gösterebilmeleri için "olanak" sağlarken, yeni yorumlara ve "anlam bütünlüklerine" gönderme yapıyor.




    Yedi Yeni İş        

Yer: Borusan Contemporary
   Sanatçılar: Aslı Çavuşoğlu, Burak Arıkan, Cevdet Erek, Ergin Çavuşoğlu, Esra Ersen, Gülsün Karamustafa, Nasan Tur
   Günümüzün jeopolitik durumu, İstanbul'u ve bir bütün olarak Türkiye'yi dünyanın en önemsediği ve baskı unsuru haline gelen konularının ortasına koymakta. Bu çerçevede ancak buna karşın görsel sanatlar ve kültürel etkinlikler, sanatçının kendi araştırmaları ve şiirsellikleri arasında gezinebileceği, adeta kaleydoskopik bir yönelim seçeneğinin sonucu olarak sayısız konu tarafından işgal edilmekte. Gerçek ve soyut, belgesel ve kurgu, sosyal konular ve içsel düşünce süreçleri, genel ve özel, yerel ve küresel birbirine karışarak, içinde motive edici güçler ve bilgiler, yenilikler ve kuşkular, görüntüler ve gürültüler tarafından sarılmış ve bombalanmış halde hep birlikte yaşadığımız, parçalanmış bir dünya görüntüsü sunuyor.
   Yedi Yeni İş, Türk sanat dünyasında önemli yer edinmiş ve etkin yedi sanatçının en yeni yapıtlarını sunmayı amaçlıyor. Birbirinden çok farklı konulara eğilmekle birlikte her bir iş, olasılıkların ve çelişkilerin ne kadar çeşitli olabileceğini gösteriyor. Önceden belirlenmiş bir konu olmadan sanatçılara sipariş verilen yapıtlar aracılığıyla
   Yedi Yeni İş, sanatın, tıpkı güncel yaşam gibi, ifade birliği ya da içerik evrenselliğine erişmesinin olanaklı olmadığını, daha çok günümüzde var olan ilgi ve araştırma alanlarının bölünmüşlüğünü ve mülkiliğini ortaya koyduğunu kanıtlıyor.


,


Aygaz`ın 50 Yılı Sergisi


Yer: Aygaz Genel Müdürlük Aygaz, Zincirlikuyu İstanbul
Tarih : 19 Eylül – 16 Aralık 2011
   Aygaz kuruluşunun 50. yılında yarım asırlık yolculuğunu anlatan fotoğraflarını, tarih ve sanat meraklılarıyla buluşturuyor. İstanbul’daki Aygaz Genel Müdürlük binasına açılacak sergi, 19 Eylül – 16 Aralık 2011 tarihleri arasında sanat, tarih ve fotoğraf meraklıları tarafından ziyaret edilebilecek. Fotoğraf sanatçısı Murat Germen’in fotoğrafları ile Aygaz ve Koç Holding koleksiyonundan seçilen fotoğraflardan oluşan sergide; Türkiye’nin LPG ile 50 yıllık tarihine de ışık tutuluyor.
   Petrolden gaza, elektrikten madenciliğe enerjinin her alanında faaliyet gösteren ve kuruluşunun 50. yılını çeşitli etkinliklerle kutlayan Aygaz, 19 Eylül – 16 Aralık 2011 tarihleri arasında, kendi hikâyesini anlatan sergiye ev sahipliği yapıyor.
   Danışmanlığını Bahattin Öztuncay’ın, tasarımını Ersu Pekin’in gerçekleştirdiği, fotoğraf sanatçısı Murat Germen’in objektifinden yansıyan, Aygaz ve Koç Holding koleksiyonundan seçilen fotoğraflardan oluşan sergi; 16 Aralık 2011 tarihine kadar Aygaz Genel Müdürlük binasında tarih ve sanatseverlerle buluşacak.
   Fotoğraf sergisi, günümüzde Avrupa’nın 5. büyük LPG şirketi haline gelen Aygaz’ın, kurulduğu 1961 yılından bu yana güvenli ve güler yüzlü hizmet anlayışıyla Türkiye’de bir ürünün adının marka ile nasıl bütünleştiğini de gözler önüne sermiş olacak.
...
 Sergide yer alan Aygaz ve Koç Holding arşivinden derlenmiş eski fotoğraflar, Murat   Germen’in objektifinden yansıyan yeni görüntülerle birlikte, Aygaz’ın 50 yıllık sembollerini bir çırpıda tarih ve fotoğraf meraklılarına aktaracak


    ”Yolda Sevince Rastladım”     


Yer: Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi
Tarih: 15 Kasım -31 Aralık 2011
   Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi 15 Kasım -31 Aralık 2011 tarihleri arasında Akgün Akova’nın ”Yolda Sevince Rastladım” adlı fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının, “fotoğrafın dilini şiirin diline çevirme çabası” olarak tanımladığı sergisi, pazar günleri hariç 10:00-19:00 saatleri arasında gezilebilecek.
   On dört yıl önce kafasında uçuşan öyküleri bulup kanatlarına tutunmak için yollara düşen Akgün Akova, bize nelerle karşılaştığını renklerin oyun bahçesine benzeyen fotoğraflarıyla anlatıyor. Sergi salonunda mavi bir kelebeğe dönüşen semazenler, silkelendiğinde üzerinden kar kristalleri dökülen çamaşırlar, halıların üzerinden geçerek işe giden bisikletliler, karda pencere açıp iki sevgili gibi yeryüzüne gelen çiğdemler, antik kalıntılarda sonbaharı arayan kediler, ilkbaharda krater göllerine inen nehirler dolaşıyor.
   Akgün Akova, Anadolu coğrafyasının değişen mevsimlerle nasıl bir tavuskuşuna dönüştüğüne tanıklık ederken, bizlere de o tavuskuşunun rengarenk tüyleri arasında yolculuk yaptırıyor ve bu yolculuk, bir varoluş sevincine dönüşüyor.
   Kendisini “ışığın bavulunu taşıyan bir yolcu” olarak tanımlayan Akova’nın fotoğrafları; görenlerde onun şarkı türkü söyler gibi fotoğraf çektiği duygusu uyandırıyor. Sanat danışmanlığını Gülden Akıncı’nın yaptığı “Yolda Sevince Rastladım” adlı sergisinde sanatçı, fotoğrafın dilini şiirin diline çevirme çabasına girerken, bize yollara düşmesinin nedeninin aslında “sevinçten uçmak” olduğunu da fısıldıyor.

Akgün Akova
Yazar, şair, fotoğraf sanatçısı Akgün Akova 1962 Akyazı doğumludur. Bugüne kadar şiirden gezi rehberine kadar değişik konularda yirmi bir kitabı yayınlanan Akova, birçok edebiyat ödülü de kazandı. “Bir çift kanadın bir altın madeninden daha değerli olduğunu” söyleyen sanatçı Voyager dergisinde editörlük, National Geographic ve Skylife dergileri için fotoğrafçılık ve yazarlık, TRT ve Açık Radyo’da program yapımcılığı ve sunuculuk yaptı.
Şu sıralar iki uluslararası projenin, “Bir Bisikletin İki Tekerleği: Türkiye ve Hollanda” ile “Bir Aynada İki Ülke: Türkiye ve Polonya”nın çekimlerini sürdüren sanatçı, altı yıldır İstanbul Oyuncak Müzesi’nde “Yaratıcılık Seminerleri” veriyor.

     İstanbulla Bakmak      




Tarih: 22kasım- 18 Aralık 2011
Yer: ENKA Okulları Dr. Clinton Vickers Sanat Galerisi- İstinye
   ENKA Kültür Sanat; 22 Kasım – 18 Aralık 2011 tarihleri arasında, Koç Üniversitesi’nden 14 öğrencinin klişeleri yıkarak, İstanbul’u farklı bir perspektifle fotoğrafladığı “İstanbulla Bakmak” adlı sergiye, ENKA Okulları Dr. Clinton Vickers Sanat Galerisi’nde ev sahipliği yapıyor. 23. Yıl ENKA Kültür Sanat Buluşmaları kapsamında gerçekleştirilen sergide eserleri yer alan öğrenciler, fotoğraflarında; her zaman görmeye alışkın olduğumuz Boğaz ve Haliç yerine, İstanbul’un zıtlıklarla dolu, çarpık ve hüzünlü yüzünü gösteriyor.
    Küratörlüğünü fotoğraf sanatçısı ve Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü öğretim üyesi Laleper Aytek’in üstlendiği “İstanbulla Bakmak” adlı sergi, Koç Üniversitesi’nde farklı disiplinlerde eğitim gören 14 öğrencinin çektiği 58 İstanbul fotoğrafından oluşuyor.
    İstanbul’u izleyen, İstanbul’dan geçen, İstanbul’a görünmeyen ve İstanbul’da bekleyen zamanların izini süren “İstanbulla Bakmak”; Altuğ Bayram, Arzu Günay, Aslı Kuzu, Cem Kurt, Deniz Yıldız, Dilara Arısoy, Ecem Demirli, Ekin Göksel, Fırat Er, Gizem Özkan, Gökseli Cengiz, Kübra Işıklı, Onur Gürkan, Şahin Top’un eserlerine yer veriyor. Sergi kapsamında ayrıca, bir workshop düzenlenerek, Koç Üniversitesi öğrencilerinin bilgi ve deneyimlerini ENKA Okulları öğrencileri ile paylaşmaları sağlanacak.
   Hep görmeye alıştığımız, tektipleştirilmiş ve popüler kültürün klişe İstanbul görüntülerinden uzak ve sergiye işleriyle katılan genç fotoğrafçıların, kendilerine ait İstanbul’larının üzerinden bir iç-okuma, içe bakma, iç-seyir denemesi olan “İstanbulla Bakmak” sergisi; 22 Kasım – 18 Aralık 2011 tarihleri arasında ENKA Okulları Dr. Clinton Vickers Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilir.



'Yabancı Seyyahlar Gözüyle İstanbul' 5 Aralık 2011

   37 ülkeden, 138 fotoğrafçının 655 fotoğraf karesiyle katıldığı yarışmada ilk üçe Rus, Italyan ve Fransiz fotoğrafçılar girdi.
   Les Arts Turcs ve Şengüler Turizm'in düzenlediği "Dordüncü Yabancı Seyyahlar Gözüyle İstanbul 2011" (Istanbul Photo Contest 2011) uluslararasıfotoğraf yarışması sonuçlandı.
   Ara Güler in onur konuğu olduğu juride Tülin Ersoz, Yazgülü Aldogan, Nihal Gündüz, Ersin Kalkan, Ahmet Yoldar, Selahattin Sevi, Kaan Koç, Kemal Özyiğit, Ercan Arslan, Eyüp Karasakal, Hasanİnsel, Adnan Genç yer aldı.
    Dünyanın her kıtasının yoğun ilgi gösterdiği "Dordüncü Yabancı Seyyahlar Gözüyle İstanbul 2011" (Istanbul Photo Contest 2011) uluslararasıfotoğraf yarışmasına bu yıl defa Pakistan Kuwait, Saudi Arabistan, Filipinler ilk kez katıldı. Yarışmanın birincisi bir hafta, ikincisi beş gün, üçüncüsü ise hafta sonu İstanbul tatili kazandı.Yarişmanin sergisi ve odul toreni Yeniyilin ilk ayinda Istanbul Taksim Metro sunda yapiliyor.
    Mayis 2011 dan beri Karina Ustyan Yalcin ile birlikte Saint Petersburg Days in Istanbul ve Oriental Istanbul Fotograf Projelerine devam ediyoruz.Onumuzdeki gunlerde Aralik 2011 de PARIS te gecmis donemin en iyileri olan Istanbul Photo Contest Best fotograflari Anadolu Enstitusunde sergilenecek.
     İşte kazananlar ve eserleri
    1. Anna Kosali / Russia – Profesyonel fotografci.Istanbul asigi.Moskova Koleji Fotograf Fakultesi mezunu. Istanbul asigi.Orient Express ve Agata Christie hayrani.Moskova Istanbul git gel yapiyor.Istanbulun ruhunu dinlendirdigi soyluyor.
2. Lucio Asta / Italy -Uluslararasi bir Italyan yardim kurulusunda en son Madagaskarda calismis.Mimarlik egitimi almis.Mezuniyet konusu Venedik ve Istanbul.Mimarlik yapiyor.Ikinci vatanim İstanbul diyor.
3. Eric Teissedre / France - Profesyonel Fotografci.Dunyanin bir cok yerinde fotograf cekiyor.Istanbulda fotograf cekmek ona enerji veriyor.Istanbulun sokak yasantisi ilgisini cok cekiyor.
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/19397170.a

   Kuzey Kıbrıslı Fotoğraf Sanatçıları Karma Fotoğraf Sergisi     


Yer: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü
Tarih: 15 - 25 Kasım
  
2011 yılının Türkiye’de “KKTC Yılı” olması vesilesi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 28’nci (1983) yıl dönümü olan 15 Kasım 2011 tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü “Kuzey Kıbrıslı Fotoğraf ve Sinema Sanatçıları” ile birlikte gerçekleştirelecek olan bir sergi ve panele ev sahipliği yapacaktır.
   Etkinliğin ilk bölümünde MSGSÜ Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu’nda KKTC’li fotoğraf ve sinema sanatçılarının katılımıyla bir panel gerçekleştirilecektir.
Etkinliğin ikinci bölümününde saat: 17.30'da MSGSÜ Osman Hamdi Bey Sergi Salonu’nda “Kuzey Kıbrıslı Fotoğraf Sanatçıları” karma fotoğraf sergisi açılış konuşması, mütakiben sergi kokteyli başlayacaktır.

5 Kıbrıslı fotoğraf sanatçısı: Gazi Mustafa Yüksel, Kutup Dalgakıran, Hasan Hüseyin, İsmail Gökçe ve Seçkin Tercan'ın yapıtlarından oluşturulan sergi 15-30 Kasım 2011 tarihleri arasında Üniversitemizin önemli sergi mekanlarından biri olan Osman Hamdi Bey salonunda gezilebilir.
    Bunun dışında Osman Hamdi Bey Sergi Salonu’nda yer alacak bir adet büyük boy plazma TV aracılığıyla sunulacak "Genç Kuzey Kıbrıslı" sanatçıların yapıtları izlenebilecektir. 
   Üniversitemiz, İstanbul'un başta bienal olmak üzere sanat gündeminin yoğunlaştığı bir döneminde Kıbrıs’lı dostlarımızı misafir etmekten heyecan duymaktadır. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü köklü tarihsel ve kültürel bağları bulunan Kuzey Kıbrıs’la ilişkilerin karşılıklı olarak güçlendirilmesi ve görsel sanatlar adına projelerin ilerleyen zamanlarda arttırılmasını hedeflemektedir


   KKTC Yılı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
   MSGSÜ Sedat Hakkı Eldem OditoryumuDerviş Zaim  15 Kasım 2011Gazi Yüksel Kutup Dalgakıran Hasan Hüseyin İsmail Gökçe  Seçkin TercanOsman Hamdi Bey  25 Kasım 2011

   MSGSÜ Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu
14.00  14.30   Gazi  YükselYakın Doğu Üniversitesi Fotoğraf Günleri Üzerine
14.40  15.10   Kutup Dalgakıran Medya ve Fotoğraf Üzerine
15.20  15.30 -15.30  16.00   Hasan Hüseyin Moda Fotoğrafı Üzerine
16.10 16.40D  erviş Zaim Sinema Sanatı Üzerine
17.00 17.30  Osman Hamdi Bey Sergi SalonuKuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Fotoğraf Sanatçıları Karma Fotoğraf Sergisi


    Ferit Kuyaş - City Of Ambition         

Yer: Elipsis Galeri
Tarih : 14 Ekim  – 04 Kasım
    Elipsis Galeri, İsviçre’de yaşayan Türk fotoğrafçı Ferit Kuyaş’ın Türkiye’deki ilk solo sergisi City of Ambition’ı 14 Eylül – 4 Kasım tarihleri arasında ev sahipliği yapacak. Sergide sanatçının üç yıl süren projesinde Çin’de Chongqing şehrinin kentleşme sürecini anlatıyor.
Dünyanın her köşesinde sürekli oluşan kentleşme sürecinin belki de en korkunç boyutu Çin’deki Yangtze nehri kıyısında bulunan Chongqing şehrinde gerçekleşiyor. 25 yılı aşkın süredir hiç durmadan gelişen şehirde şu anda yaklaşık 33 milyon insan yaşıyor. Ferit Kuyaş bu gelişimin sürekli inşaat halinin dehşet verici boyutunu, her karesinde bize çok yakından hissettiriyor. City of Ambition adını, Alfred Steiglitz’in 1920’ler deki çabuk büyüme gösteren Manhattan’ı verdiği isminden alıyor.
    Sis şehri olarak ta bilinen Chongqing doğal sisin yanı sıra devam eden sanayileşme, sosyal gelişim ve kentleşme sürecine dayalı olarak hava kirliliği de ekleniyor. Kuyaş, özellikle şehir merkezinden dışına doğru, nehrin kenarından devam eden çevresini konu alıyor. Sehrin dışına yaklaştıkça dağılan pusun ardından yapılaşmanın devam ettiğini, şehrin sınırının bitmediğini her adımda bize gösteriyor. Buğulu endüstriyel manzaraları bilinmeyen sonsuzluğa uzanıyor.
    İstanbul’da doğan Ferit Kuyaş sekiz yaşında İsviçre’ye taşındı. Zürih kentinde mimarlık ve hukuk okuduktan sonra kendisini fotoğrafa adadı. İlk kitabı ‘Industrial Interiors’ı 1998 yılında yayınlandı. Proje için Şangay‘a çağrılan Ferit Kuyaş, Çin’den çok etkilenerek sürekli geri döndü. Çalışmaları neticesinde 2000 yılında Edy Brunner ve Marco Paoluzzo ile birlikte ‘Shangai ‘kitabı yayınlandı. Son kitabı ‘City of Ambition’ ise Schilt Yayıncılık tarafından yayınlandı. Industrial Interiors kitabı, Kodak Photobook (Kodak – Almanya) ödülünü aldı 2002 yılında ise Hasselblad Masters ödülü verilmiştir.
   Ferit Kuyaş’ın çalışmaları, aralarında Şangay Sanat Müzesi, Fotomuseum Winterthur, Interlaken Art Museum İsviçre, Galerie Monika Wertheimer, İsviçre, Walter Storms Galerie, Münih, Almanya, Photofusion Gallery, Londra, Stephen Cohen Gallery, Los Angeles, Bau-Xi Photo, Toronto ve Fotofestiwal Lodz, Polonya gibi galeriler ve müzeler tarafından sergilendi.


    “ TAŞ-YÜZ-LER    ’


Yer :GALERİ G-ART
 Tarih :4 Ekim – 13 Kasım 2011
“Taş Yüzler” sokakta üretilenanlam ile, dilsel bir göstergeye dönüştürülmüş çizgi arasındaki “teğet” üzerinedir.

    Türk fotoğraf sanatçılarının en seçkinlerinden biri olan Kamil Fırat için dünyayı tanımlamanın, algılamanın, görmenin ve buna dair bir şey söylemenin yolu fotoğraftır. Bir çok uluslararası müze ve özel koleksiyonda fotoğraf ve baskıları yer alan sanatçı, tamamen unique işlerden oluşan bu sergisinde, içinde yaşadığımız zamana bir metafor üzerinden bakıyor.

   Fotoğraf gerçek dünyanın nesnelerini barındırır. Bu nesneler tekil anlamlardan oluşmaz. Yan anlamlarıyla ilişkilendirilir. İzleyicinin algılamasının da bu yan anlamlardan olmasını tercih eder sanatçı. Kullanılan nesnenin aynı zamanda bir metafor olabileceğinin görülmesini isterler. Bunun için seyirci düşünür.

   “Taş Yüzler”; insan bedenine ait bir form ile, insanın ürettiği kültürel nesne olan “çizgi” arasındaki dokunmadır. Bu dokunmalar “teğet” lerde hayat bulur. Çizgi, dokunduğu her formun ağırlığı ile esner ve sonsuzun temsiliyetinden, sınırlılığın temsiliyetine geçer. Sınırlanmış her çizgi artık dilsel bir göstergedir.

   İlki ‘Ufka Dair’ olan bir üçlemenin 2. Parçası olan TAŞ YÜZ LER ‘de Kamil Fırat ,çekmiş olduğu antik heykel fotoğraflarına daha sonra çizgisel bazı müdahalelerde bulunur. Sanatçı müdahalelerinde, bir önceki sergisinde olduğu gibi, istikrarlı bir biçimde belli bir yöne gidebilen, kararlı, güvenilir, sağlam, kesin, açık, net, yalın olan düz çizgiler kullanmamış, eğri çizgilerle müdahalede bulunmuştur. Gördüklerimize yüklediğimiz anlamlar, onları ilişkilendirdiğimiz gerçek hayattaki benzerleriyle ilgili olduğu kadar bağlamları ve nasıl kullanıldıklarıyla da şekillenir. Eğri çizgi, bir yön değiştirmeyi içerdiğinden kararsız bir etki yaratır ve aynı zamanda aktif çizgilerdir. Düz çizgilerin aksine, dolaylı, pasif, doğaya ait , çocuksu, romantik, yumuşak, organiktir.


İzleyicinin bu metafora ve çizgilere yüklediği anlam doğrudan doğa ve yaşam deneyimleriyle ilgilidir. Bu sergide izleyici acaba bu TAŞ-YÜZ-LER’ e ne gibi anlamlar yükleyecek?

KAMİL FIRAT KİMDİR?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (İstanbul) Öğretim Üyesi.
Adatepe Taş Mektep (Çanakkale) Kurucularından.

Kişisel Sergiler (son 15 yıl) İstanbul Kare Sanat Galerisi ÖZNE : HİLMİ YAVUZ (1996), Museum Bochum-Almanya KAPADOKYA (1996), Stedelijke Academie voor Beeldende Kunsten BERCHEM- BELÇİKA KAPADOKYA (1996), İstanbul Resim Heykel Müzesi KIYI, (2002), İstanbul Tophane-i Amire Kültür Merkezi KUBBE (2004), İstanbul Karşı Sanat Galerisi PANDORA/DA (2005), Ghar El Melh Tunus KUBBE, (2006), İstanbul G-Art Sanat Galerisi’ “UFKA DAİR” (2007), İstanbul Kare Sanat Galerisi KÖK (2008), İstanbul G-Art Sanat Galerisi GÜNEBAKAN-ARTAKALAN (2008), İstanbul Fotoğrafevi KENT DÜŞ…TÜ (2010).

Kişisel Gösteriler Atlar (1987), Kuşlar (1990), Kent üçlemesi…Birinci Bölüm.“K.B.’nin Kent Düşleri (1991), Kent Üçlemesi…İkinci Bölüm.Kent Düş…tü. (1993), Kent Üçlemesi…Üçüncü Bölüm. Düş Kentleri (1995) ve Pervanenin öyküsü (1997) gösterilerini hazırladı.

Fotoğrafları, Belçika ANVERS Fotoğraf Müzesi, Almanya Bochum Müzesi, İstanbul Modern Koleksiyonuna alındı. Birçok özel koleksiyonda fotoğraf ve özgün baskıları yer almaktadır.

Yayınlanmış Kitaplar: ATLAR (1989), KIRKPINAR YAĞLI GÜREŞLERİ (1994), KAPADOKYA (1996), Özne: HİLMİ YAVUZ (1997), PERVANE (2000), KIYI (2003), KUBBE (2004), PANDORA/DA (2005),GÜNEBAKAN-ARTAKALAN (2007), 1994 (2007), DÜŞ KENTLERİ (2008), KÖK (2008), GEÇMİŞ ZAMAN DEFTERLERİ (2008), ADATEPE (2009)

     İ s t a n b u l l a   B a k m a k   


Yer : Fotoğrafevi
Tarih : 15 Ekim – 15 Kasım 2011
İstanbul’a gözlerinizi açtığınızda ne yapmanız gerektiğini bilemiyorsunuz. Uyanış kelimesine yakışmayan bir gaz ve toz bulutu var. Başlangıç böyle mi olmuştu? Yoksa dünya mı var oluyor da biz zamanda geri mi gittik? Emin olamıyorsunuz; anılarınız göreceli ve akışkan. Kafanız karışıyor, aklın zemini kayıp gidiyor, yıllardır oynadığınız rol kayıtlardan siliniyor ve modern zamanın popüler virüsü olan varoluş anksiyetesine yakalanmaktan korkuyorsunuz. Tebrikler, artık bir klişesiniz! Bizdensiniz. Çünkü İstanbul’un gözünden baktığımızda isminin beş halinde de yoksunuz. İçinde bir özne olamıyorsunuz. Ya dışarıdan bir izleyensiniz, ya pasif bir bekleyen ya da geçmek zorunda olan. Diğer türlü asla görünmüyorsunuz. Ve bu yüzden aslında İstanbul’da kimse yok: boş!

Fotoğrafevi’nde “İstanbulla Bakmak” başlıklı bir fotoğraf sergisi açılıyor. Koç Üniversitesi’nden 14 öğrencinin İstanbul’da çektiği fotoğraflardan oluşan sergi 15 Ekim- 15 Kasım 2011 tarihleri arasında izlenebilir. Serginin küratörü Laleper Aytek.
Sergi; İstanbul’u izleyen, İstanbul’dan geçen, İstanbul’a görünmeyen, İstanbul; boş ve İstanbul’da bekleyen zamanların izini sürüyor.
Sergide hiçbiri fotoğraf öğrencisi olmayan ve Koç Üniversitesi’nde farklı disiplinlerde eğitim görmüş ve halen gören 14 öğrencinin İstanbul’la izleyiciye baktıkları 58 fotoğraftan oluşuyor.
İstanbulla Bakmak, hep görmeye alıştığımız, tektipleştirilmiş ve popüler kültürün klişe İstanbul görüntülerinden uzak, sergiye işleriyle katılan genç fotoğrafçıların, kendilerine ait İstanbul’ları üzerinden bir iç-okuma, içe bakma ve bir iç-seyir denemesi.
Sergiye katılan fotoğrafçılar: Altuğ Bayram,Arzu Günay,Aslı Kuzu,Cem Kurt,Deniz Yıldız,Dilara Arısoy,Ecem Demirli,Ekin Göksel,Fırat Er,Gizem Özkan,Gökseli Cengiz,Kübra Işıklı,Onur Gürkan,Şahin Top


    EBRU ALPAGUT / Bir Sırrım Var…  


Tarih :15 Ekim-13 Kasım 2011
Yer : C.A.M Galeri Akaretler
  Ebru Alpagut ikinci kişisel sergisi Bir Sırrım Var… ile 15 Ekim- 13 Kasım 2011 tarihleri arasında C.A.M Galeri Akaretler’de…
   Bir çoğumuzun hayatından geçen, iz bırakıp tabulaşan, yaşayıp dile getiremediğimiz - çoğu zaman da “suçlu” sayıldığımız- ve bir şekilde çevremize yansıttığımız, taşınması zor bir sır.
   Siyah beyaz bir zaman perdesinde renkle işaretlenmiş detaylar; bilincimizin derinliklerine itilen, bir imgeyle zihnimize kazınan, bastırılmış anılar, Ebru Alpagut’un fırçasıyla su yüzüne çıkıyor. Fiziksel, cinsel, duygusal ve psikolojik istismarı, genç kadın bedenlerine çeşitli simgesel anlamlar yükleyerek ve onları farklı karakterlere büründürerek anlatıyor.




    Bruno Serralongue Sergisi Akbank Sanat'ta        


 Yer : Akbank Sanat
Tarih: 15 Eylül - 28 Ekim 2011

Bruno Serralongue’un “Zaman Kapsülü” adlı sergisi, Ali Akay’ın küratörlüğünde 15 Eylül - 28 Ekim 2011 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta sanatseverlerle buluşuyor.
Bruno Serralongue’un fotoğraflarında, dünyanın içinden geçen bakış, her yanı yatay bir şekilde kesiyor ve bir belgeleme arzusu okunuyor. Ancak aynı zamanda sanatçının olaylara baktığı mesafeden fotoğraflarına baktığımızda, burası, onun durumunu, konumunu belirliyor ve belgelemenin ötesine geçen bir öznelliğe dokunuyor. Fotoğraflar tam olarak enformasyon vermekten çok verirmiş gibi duruyorlar. Bu anlamda da, Serralongue’un fotoğrafları, belgesel niteliğini taşımalarına rağmen, onun açısından gelişen bu bakışın aynı zamanda öznellikleri ortaya koymak bakımından ne kadar perspektivist olduğunu da bize gösteriyor. Serralongue seyahat ediyor, ülke ülke gezerek, enformasyon toplumunun içinden bu tartışmaların kalbine doğru bakma istencini bize gösteriyor. Virtüellik taşıyan fotoğrafları, geleceğe ve oluşa açık bir şekilde anlamlanmayı bekliyor. Zaman geleceğini bekliyor. Gelecek olay veya oluşa doğru yönlenme Serralongue fotoğraflarının anlamına yerleşiyor. 





                          Sikyon                             

Yer :Fransız Kültür Merkezi
Tarih : 16 Eylül-11 Kasım 2011
Sikyon’lu çömlekçi Butades’in kızının efsanesini dikkate alacak olursak resim bir gölgenin kenarlarının sınırlanması ile icat edildi. Henüz daha keşfedilmemişken bile fotoğraf plastik sanatların atası idi. Bir alanı sınırlandırmak üzere bir ışık akımının varış izini muhafaza ederek geliştirilen bu yöntem bugün birçok genç Fransız sanatçının çalışmasının başlıca bileşeni olmaya devam etmektedir. NIVET-CARZON Galerisi ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi, çalışmalarında fotoğrafı temel alan sekiz sanatçıyı tanıtıyorlar.


Sanatçilar : Michel Castaignet, Joseph Choi, Anne-Charlotte Finel, Cyril Hatt, Hervé IC., Emel Kurhan, Nataliya Lyakh, Franck Rezzak


Michel CASTAIGNET uzun yıllardır ülkelerden topladığı ve geçmiş, eskimiş özelliklerini boyama biçimi ile ön plana çıkararak yeni bir boyut kazandırdığı eski fotoğraf ve diyapozitifleri kullanarak çalışıyor. Castaignet çerçeve uyumsuzlukları ya da kazara kıvrılmış etkisi yaratmak üzere eskimiş bir fotoğraf üzerinde oynama yapıyor.

Joseph CHOI Fransız-Koreli bir ressam. Sadece fotoğraf ve videolar ile çalışmakla kalmayan sanatçı aynı zamanda boya, reçine ve piksel etkisini artırmak üzere kullandığı dantel katmanlarını üst üste yerleştirerek çalışmalarında donmuş fotoğraf etkisi yaratmayı arzu ettiği için bu projeye son derece uygun.
    Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu mezunu olan Anne-Charlotte FINEL’in 226, Sis ve İp Cambazı adlı üç çalışması ENSBA’nın düzenlediği Le vent d'après sergisinde yer almakta.
    Cyril HATT aynı nesne ya da mekana ait iki fotoğrafı, iki göz arasında mesafe oluşturacak şekilde çok az farklı noktalardan üst üste koyarak rölyef yanılsamasını oluşturmaya olanak tanıyan bir yöntem ile çalışıyor.
   Herve IC. Titizlik, açıklık, inatçılık, saplantı sanatçının görsel eylemini tanımlayan ifadeler. Derinlik, bilinç, alçakgönüllülük ve iştah ise düşünce biçimini tanımlayan kelimeler. Sanatçı art arda gelen katmanlar ve neredeyse gereğinden fazla saydamlık ile farklı katmanları arasında bir uyum yaratmak üzere gerçeği özgür bırakarak tabloyu bir ekrana dönüştürüyor.
    Paris Studio Bercot ve Ecole du Louvre’da sanat tarihi eğitimi alan Emel KURHAN’ın kardeşiyle birlikte yarattığı Yazbukey aksesuar markası dünya çapında bir başarı elde etti. İlk kişisel sergisi Devinimsiz Seyahat 2011 ilkbaharında Galeri Non’da gerçekleşti.
    Nataliya LYAKH fotoğraf ve video sanatçısı. Lyakh’ın çalışmaları bir dizi tuval üzerinde fotoğraf baskısından oluşuyor. Soyutlaşmaya doğru yönelen enstantane şehir sahnelerine yer veren Pare-Brise serisi, istilacı kolektif bellek ile ilişkimizi yorumlayan plastik ve fotografik bir çalışma.
   Çalışmalarını Paris’de sürdüren Franck REZZAK, desenlerinde arkaik uygulamaları yeniden canlandırıyor. Antik freskler, duvar veya kaya resimlerinden esinlenen sanatçı, ayrıntılardaki titizlik ile çizginin inceliğini birleştirirken algılar kadar imgelerle de oynayan motifler yaratıyor.


    “Baktım sana / Looking back at you”

Yer: Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi
 Tarih : 24 mayıs – 11 Temmuz 2001
Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi “Operation Room”, 24 Mayıs-10 Temmuz 2011 tarihleri arasında, Gözde Türkkan’ın “Baktım sana / Looking back at you” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının, ziyaretçileri kadın erkek ilişkisi ekseninde keşfe çağırdığı ve cinsiyetler arasındaki iktidar ilişkisinin yarattığı gerilimi aktarmaya çalıştığı “Baktım sana / Looking back at you” adlı sergisi, pazar günleri hariç 10.00-19.00 saatleri arasında gezilebilecek.

Gözde Türkkan’ın “Baktım sana / Looking back at you” adlı sergisi, 2010 yılında hazırladığı “Pay Here / Buraya Ödeyiniz” ve 2008 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nden mezun olurken hazırladığı “Baktım sana dönüp baktığımda baktın mı bana / I was looking to see if you were looking back at me to see me looking back at you” adlı serisinden oluşan karma bir seçkiyi içeriyor. “Baktım sana / Looking back at you” adlı bu yeni seçki, sanatçının kendi üzerine doğrulttuğu bakıştan başkalarının bedenlerine, kimliklerine, rollerine ve yatak odasından sokağa uzanan bir anlatımla sunuluyor.

Türkkan’ın “Baktım sana dönüp baktığımda baktın mı bana / I was looking to see if you were looking back at me to see me looking back at you” adlı serisi; cinsel kimlik ve cinsiyet rolleri üzerine gerçekleştirdiği ilk seri olma özelliğini taşıyor. Seri, sanatçının en derinlerdeki korkularının, komplekslerinin, arzularının ve dürtülerinin bir kısmının fiziksel bir nesneye dönüşmüş halini yansıtıyor.

Türkkan, bu özel seçki hakkında şunları söylüyor: “Öncelikle, kendi fotoğraflarımı çekmem, kendime yönelttiğim bakışımı yakalamam ve kendimi irademe uygun olarak temsil etmem, kendini tatmin etmenin belki de en temel şeklidir. Diğer yandan, karşı cinsin bana yönelttiği bakış ve ilgiyi yakalama zevki de söz konusudur. Ve son olarak bu seri, kendimi bir arzu objesi olarak algılatmaya çalışmamın fiziksel bir kanıtı ve tatmin edilmemiş çocukluk libidomun telafisidir. Bu bağlamda fotoğraf, öznesinden bağımsız olarak, cinsel bir davranış ve libidonun bir dışa vurum biçimidir, bundan dolayı fotoğraf makinesi benim cinsel oyuncağımdır. Bu durumda cinsel davranışlarda fotoğrafın da devreye sokulması daha da kaçınılmazdır.”

“Pay Here / Buraya Ödeyiniz” adlı serisinde ise Türkkan, kendi cinsiyet rolü ve kimliği ile uzlaşmak üzere içsel bir araştırma ve keşfe devam ederek, cinsiyetler arasındaki iktidar ilişkisinin yarattığı gerilimi fotoğraflarına taşıyor. Seri, izleyen-izlenen, teşhirci–röntgenci, sadist-mazoşist gibi özellikle kadın erkek ilişkisi ekseninde tanımlanan zıt kutupları da barındırıyor. Denklemi, nesne-kadın ve izleyici-erkek olarak ortaya koymanın, ancak kısmen doğru olacağına inanan sanatçının, zorlayıcı olduğu kadar çekici de bulduğu cinsiyet politikaları hakkındaki bu projede yer alan fotoğraflar, Gözde Türkkan’ın, içsel çatışmalarıyla yüzleşebildiği ve cinsiyet rolü ile barıştığı ince bir bölgeyi temsil ediyorlar.


Yer: Daire
 Tarih: 3 Haziran 2 Temmuz  2011
    Ceylan Öztürk, “Sözün Görüntüsü” isimli ilk kişisel sergisi ile Daire'de izleyici ile buluşuyor.

    Yazı dildeki anlamının dışında, taşıdığı imaj değeriyle de zihnimizde farklı algılama biçimleri yaratır. Sözcüğün imaj olarak kendisi, dildeki anlamını değiştirebilir, azaltabilir ya da tamamen farklı bir duyguya yol açabilir. Böylece söz, dil olarak aktardığı anlamdan çok, o anlama karşılık gelebilecek tipografik ve üç boyutlu imajlarla yeni bir anlam kazanır ve imajın görme ile yarattığı duygular, dilin kendisine dönüşür. Artık zihinde yer eden, sözün kişide yarattığı anlam dizgeleri değil, kelimenin kendi imajıdır.

    Bu sergide yer alan üç boyutlu yazılar, tıpki sanatçı Ceylan Öztürk’ün “Ölüyorum” adlı çalışmasında olduğu gibi, görsellikleri vasıtasıyla içerdikleri anlamı tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. Kimi zaman da içimizde barındırdığımız ama ifade edemediğimiz duyguları anlatmanın aracı oluyor. Ya da sergide yer alan “Ketum” isimli yerleştirmesinde olduğu gibi kelimenin harf boşluklarında saklanmasıyla oluşan gizlilik durumu şaşırtıyor izleyeni. Sözcüklerin dil olarak zihinde oluşturdukları kavramlar, tipografinin yarattığı algı ile birleşiyor ve söz, görme ile ilgili bir bilgi haline gelirken, yazılar geçici imajlar olarak bilmenin araçları oluyor.




    Temelde İnsan     -  Çağdaş Sanat ve Nörobilim       




Yer: Pera Müzesi
Tarih:7 Nisan - 3 Temmuz 2011
Temelde İnsan: Çağdaş Sanat ve Nörobilim sergisi, yapıtları nörobilim araştırmalarıyla kesişen yedi çağdaş sanatçının yapıtlarını bir araya getiriyor. Küratörlüğünü New York'taki School of Visual Arts, Güzel Sanatlar Bölümü Başkanı Suzanne Anker'ın üstlendiği sergide yer alan sanatçılar: Suzanne Anker (ABD), Andrew Carnie (İngiltere), Frank Gillette (ABD), Michael Joaquin Grey (ABD), Leonel Moura (Portekiz), Rona Pondick (ABD) ve Michael Rees (ABD). 
  
      Farklı disiplinlerden gelen, temel öğe olarak robotbilim, üç boyutlu tarama, photoshop, hızlı prototipleme, mikroskopla inceleme ve bilgisayar görüntüsü gibi yeni teknolojileri kullanan bu sanatçılar; doğanın gizemlerini, birliğini ve süreçlerini, bilgi ve inançların aktarımını konu alıyor. Madde, algılama ve belleğin zihinde canlandırdığı metaforları yapıtlarına katan sanatçılar bu sayede, kendine özgü kişiselleştirmelerini, mecazi ve simgesel bir yapı çerçevesine oturtuyorlar.
    Sergi, sanat ve bilimi buluşturarak, sanata farklı bir noktadan, bilim penceresinden bakmaya, çağdaş sanatla nörobilim arasındaki güçlü ilişkiyi anlamaya ve sorgulamaya davet ediyor





     National Geographic Türkiye 10. Yıl Sergisi   
 


  Yer: Karaköy Antrepo
  Tarih: 11 Mayıs-11 Haziran
 National Geographic Türkiye 10. yaşını çarpıcı bir fotoğraf sergisiyle kutluyor.
  Görmediğimiz TürkiyeSergide yer alan fotoğraflar 123 yıllık National Geographic arşivinde bulunan 8 milyon kart baskı arasından seçildi.
   Gün ışığına çıkmamış fotoğraflardan oluşan “Görmediğimiz Türkiye” sergisi Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan dönemi kapsıyor.
 National Geographic fotoğrafçılarının gündelik hayatın içinden yakaladığı kareler farklı bir Türkiye portresi çiziyor.
Serginin yanı sıra, Türkiye tarihinden 100 çarpıcı kare ise derginin Mayıs sayısıyla birlikte bir fotoğraf albümü olarak tüm okuyuculara hediye ediliyor.




Masum Suretler

Yer: İstanbul Modern
Tarih: 1 Haziran - 4 Eylül
Lale Tara "Masum Suretler" Serisi ile İstanbul Modern'de
x-ist'teki ilk sergisi "Doppelganger"dan (2009) sonra Londra'dan Tayvan'a, Paris'ten Hong Kong'a Dünya'nın birçok yerinde sergileri ile adını duyuran Lale Tara, yeni serisi "Masum Suretler" ile 1 Haziran'dan itibaren İstanbul Modern'de sanatseverlerle buluşuyor.
Doppelganger serisinden beri, kamera karşısında kendisini temsilen kullandığı cansız bebeklerle sahnelerini yaratan Tara, yeni serisi Masum Suretler'de Madonna Con Bambino adlı yapıtını farklı zaman ve mekânlarda kendi kurguları ile canlandırıyor. Farklı hikâyelerin içerisinde izleyiciyi zaman ötesi bir yolculuğa çıkaran sanatçı, tanıdık hikâyeleri kendi yorumları ile öznelleştiriyor. Aslında, her bir yapıtında kendinden yola çıkan ve bazen terkedilmiş bir fabrikada, bazen yokolmaya yüz tutmuş bir kilisede, hatta harap bir hastanede karşımıza çıkan suretleri ile sanatçı, deneyimleri ile hayal gücü arasındaki bağı kuvvetlendiriyor.
Lale Tara'nın, "Masum Suretler" başlıklı, gerçekle gerçek ötesini buluşturan sergisi,
1 Haziran - 4 Eylül tarihleri arasında İstanbul Modern'de görülebilir
.







    ‘‘Kâat’’          

   Yer   : Galeri Espas –Nişantaşı
   Tarih :27 Mayıs-13 Haziran 2011
    Hakan Kürklü, çöp kutularının, duvarların, terkedilmiş yapıların yüzeylerinde üstüste yapıştırılmış ve sonra çeşitli sebeplerle yırtılmış afişleri fotoğraflıyor. Kolaj tekniğinden tamamen farklı biçimde ekleme, yırtma ve dijital müdahaleler gibi süreçleri dışlayarak oluşan grafik kompozisyonu doğrudan görüntülüyor. Gerek kentsel dönüşüm politikaları, gerekse açık hava şartları ya da kağıt toplayıcılarının çalışma ortamına dahil olması gibi türlü sebeplerle yer ve biçim değiştirmek durumunda olan kağıt, bulunduğu duvar üzerinden sokağın ve kentin belleğine tanıklık etmemizi sağlıyor.
     Sanatçı Junk::shot ile ilk örneklerini LuxArtIst sergisinde verdi. 2010 Mayıs’ında gerçekleşen "Wallpaper" sergisi ile söz konusu tekniği öne çıkaran yaklaşımını sürdürdü. ‘‘Kâat’’ ise, Junk::shot’ı tekniğin ötesinde bir sanatsal tavır olarak benimsetmekte çaba harcayan sanatçının işlerinin olgun ve yetkin bir sentezi olarak okunabilir.
     


       'İkililer'       


Yer : C.A.M Galeri
Tarih : 03 Mayıs-12 Haziran 2011
Akaretler 03 Mayıs-12 Haziran 2011 C.A.M Galeri, Akaretlerdeki yeni mekânında 03 Mayıs – 12 Haziran tarihlerinde Ahmet Elhan’ın “İkililer” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Ahmet Elhan’ın bu son sergisinde yer alan “İkililer” adınıverdiği işler, diğer serilerinde olduğu gibi fotoğraf medyasının (aracının) ontolojik (varlıkbilimsel) yapısını sorgulayan ve onlara eklemlenen çalışmalardır. Geleneksel fotoğraf ontolojisindeki tekil perspektif yaklaşımınıyapı bozumuna uğratarak A.Elhan öznel bir gerçeklik anlayışı içinde kendi fotografik söyleminin yapısını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu işler görsel algılamalarımızı sürekli etkileyen, yönlendiren genel geçer fotografik söylemler karşısında bize yeni algı kanalları açarak, nesnel gerçeklik karşısındaki görme edimimizi sorgulamamıza neden olmaktadır



   Belgesel İstanbul Sergisi    
Yer: Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi                             Tarih : 17 - 28 Mayıs 2011  Belgesel İstanbul Sergisi, Arter Tasarım'ın katkılarıyla 17 Mayıs-28 Mayıs 2011 tarihleri arasında Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisinde! Tarihi birikimleri ile dünyanın gözdesi olan İstanbul, aynı zamanda hızlı ve kontrast yaşamları da barındırması ile ilgileri üzerine çekiyor. Gündelik yaşam rutini içinde hayatınızı devam ettirirken, durup bir soluklanma adına gezebileceğiniz ve kendi dünyanızda oluşturmuş olduğunuz İstanbul’unuzdan izler bulabileceğiniz sergi, Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde 17 Mayıs-28 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecektir.   Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü'nün desteğiyle, Belgesel Fotoğraf dersi kapsamında Prof. Sabit Kalfagil denetiminde çalışan ve konularını İstanbul’dan seçmiş on öğrencinin eserleri bir araya getirilerek bu sergi oluşturuldu. Eserlerin seçiminden serginin hayata geçirilmesine kadarki tüm süreçte Arter Tasarım, M.Ü. G.S.F. Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Oktay Çolak ile keyifli bir işbirliği gerçekleştirerek, 50 fotoğraflık bir seçki meydana çıkarttı.
   Belgesel İstanbul Sergisinde, İstanbul’un sahillerinden tersanelerine, surlarında tüp geçitine, Zil imal edenlerinden bekar odalarına, tamircilerinden güvercin satıcılarına, eski binaların iç mekan görüntülerinden yeni oluşan gökdelenlerine kadar değişik konuları bir arada görebilirsiniz.
Belgesel İstanbul sergisinde katılan öğrenciler ve konu başlıkları: Ercan Aydeniz -" Sahiller"; Gökben Şıkrak -" Ziller" ; Levent Sindel -" Tersaneler";Mustafa Bilge Satkın -" Surlar";Serkan Zor -" Güvercinler" ;Hüseyin Yılmaz- “Bekar Odaları” ;Hakan Temuçin -"İç Mekan" ;Erkan Seveneler –“Tamirciler” ;İsa Kurt -"Modern “İstanbul" ;Taner Besen-“Tüp Geçi


     RAMPA’DA NİLBAR GÜREŞ SERGİSİ      

 Yer    :Rampa İstanbul            
 Tarih : 9 Nisan – 21 Mayıs 2011
 Viyana’da yaşayan ve çalışan Nilbar Güreş’in görüntü üretimi, performatif bir yaklaşım ve kültürel gözlem üzerine kurulu. İşleri süreç içinde toplumsal cinsiyetin, kavramsal mekan kurgusunun ve hikayeci sahnelemenin arasında şekillenerek, fotoğraf, kolaj, desen ve video gibi formlara dönüşüyor. Güreş, günlük hayatın ve kollektif bilinçaltının içinden besleyerek yükselttiği sesiyle, kadının kendi gücünü kendi eline alarak ayakta kalmasının ne kadar önemli olduğunu; düzenin kendini korumak için farklı olana yönelttiği taciz, tecavüz ve şiddetin asla haklılaştırılamayacağını bize bir kere daha hatırlatıyor.
    6. Berlin Bienali’nde, Kreuzberg’de gösterilen “Çırçır” (2010) serisi, sorunlu bir kentsel dönüşüm yaşayan İstanbul’da, devlet eliyle istimlak edilen bir mahallede geçiyor. Ataerkil yapının egemen olduğu göçmen kültüründe yaşayan kadınlar, başrolünde oldukları bu açık uçlu senaryolarda kolektif bilincimizi uyararak, yeniden özgürleşiyor. Güreş tanıdıklarına ait İstanbul sınırlarındaki –tünel yapımı için yıkılmak üzere olan- eski evi, ailesindeki sosyal yapılanmaları gösteren bir sahne olarak kullanmış.
    Güreş, “TrabZONE” (2010) serisinde Trabzon’a yeniden bakma dürtüsüyle, çocuk-hafızasında yer etmiş bir coğrafi gerçekliğin izinden gidiyor. Kadının sosyal görünürlüğünün coğu Türkiye şehri gibi özgür olmadığı, kadınla erkeğin öyle sözsüz, nikahsız yanyana gözükmesinin çok da sıcak karşılanmadığı, bu geleneğine göreneğine bağlı şehirde ve civarında çektiği sahnelemelerde Güreş, gelenek göreneğin örtüsü altında yaşanabileceğini hayal ettiği hikayelere yönelmiş. Tasarladığı sahnelemelerle gördüklerini kendi istediği şekilde yeniden kurgulamış.
     Güreş’in 2007’den beri üzerinde calıştığı ve yeni bitirdiği kolaj ise yeni bir üretim döneminin habercisi olarak okunabilir. Neredeyse soyuta yonelen suret tasvirinde bu kez sanatçının kendiyle ilgili bir rüya okuyoruz sanki. Güreş, burada kendi içine dönüp farklı bir kişiselliğe yöneliyor. Kuru çiçekler ve eşek arılarıyla kumaş üzerine yaptığı İsimsiz (Yüz) (2011) sanatçının geçtiğimiz yıl Londra’daki inIva’da da gösterdiği Arıcı (2010) serisini hatırlatsa da bu serinin oyunculuğu yerini daha tekinsiz ve daha derinden gelen bir hissiyata bırakıyor.


    Avrupa`daki `İslamofobik` bakışın ürettiği kadın imajına tepki olarak doğan video-performans “Soyunma” (2006) ve “Self-Defloration” adlı kolajı, kendini “kültürel bir deneyimci, araştırmacı” olarak tanımlayan Güreş´in, cinsiyet ve kültür kodlarıyla oynadığı  sergideki diğer önemli işleri. 2006 yılında gerceklestirdigi “Self-Defloration”, Güreş’in kendini bu dünyada nasıl konumladığına dair en temel işlerinden biri. Toplumun kadına yüklediği cinsel role meydan okuyan bu kumaş-kolajda ‘kendi kendini bozan’ kadın kendi cinselliğini kendi kurma gücünü eline alıyor, kendini kendi bedeninin sahibi yapiyor. “Self-Defloration” kenar mahallesinden üniversite eğitimlisine kadınlara sınıfsız şekilde öğretilen edilgen bekleme hallerine, kimileri için hayal edilmesi bile imkansız olan o alternatifi ekleyerek gücünü bedenden alan bir isyana işaret ediyor





Caz Müziğinin Nabız Atışları 30 Haziran’a Kadar Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde

 Cazın Nabzı / Pulse of Jazz
Yer :Yapı Kredi Kültür Merkezi
Tarih : 6 Mayıs - 30 Haziran 2011
Burcu Orhon’un caz müziğinin nabız atışlarını hissettiren Cazın Nabzı / Pulse of Jazz adlı sergisi 30 Haziran 2011 tarihine kadar uzatıldı. Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde ziyaret edilebilecek sergi, sanatseverleri caz fotoğraflarına dair daha önce hiç yaşamadıkları bir tecrübeye davet ediyor…2009 ve 2010 yılında İstanbul’daki çeşitli caz   performanslarından anları bir araya getiren bu çalışmalar, iki sanat dalının uyumlu bir birlikteliğini sunuyor. Burcu Orhon’un fotoğraf makinesi ile bir yağlıboya ressamının tuvalinin başında çalışırcasına ürettiği eserler, yaratmış oldukları görsel dünya ile izleyenleri klasik anlamdaki caz görüntülerinin çok ötesine geçen bir görsellik ile buluşturuyor. Burcu Orhon’un eserleri, caz müziğinin temel öğeleri olarak kabul edilen çok ritimlilik, doğaçlama ve armoniden izler taşımanın yanı sıra cazın vazgeçilmez iki unsuru özgürlük ve özgünlüğün görsel anlamda birer yansımasını sunuyor. Sahnedeki enstrümanların, müzisyenlerin ve söz konusu caz performansının diğer bileşenlerinin müthiş bir renklilik içinde yeni anlamlara kapı araladığı fotoğraflar kimi zaman Sahra Çölü’ndeki bir kum fırtınası sahnesini kimi zaman ise alev alev yanmakta olan bir evi anımsatıyor.Cazın Nabzı sergisi için yazmış olduğu metinde müzikolog Sami Kısaoğlu söz konusu fotoğraflar ile caz müziği arasındaki ilişkiyi aşağıdaki sözler ile yorumluyor: Pulse of Jazz serisindeki fotoğraflarda trompet, kontrbas, kornet gibi enstrümanların yanı sıra bizzat sahnedeki müzisyenlerinde kendi fiziksel görüntülerini terk ederek, fotoğrafçı tarafından oluşturulan görsel dünyaya dâhil edilir. Söz konusu fotoğraflara bakan her bireyin kendi görsel ve kültürel kodları doğrultusunda farklı okumalar yaparak farklı sonuçlara ulaşması olası bir durumdur. Pulse of Jazz serisinde baktığımız her fotoğraf müziğin o anlık görüntüsünü yansıtmanın ötesine geçerek, her birey için farklı görsel dünyalar oluşturabilecek derecede bir çeşitlilik içerir. Sahnedeki müziğin ve müzisyenlerin anlık görüntülerinin fotoğraflandığı bu görüntülerde, Sahra Çölü’ndeki bir kum fırtınası sahnesini ya da alev alev yanmakta olan bir evi görmek de son derece olasıdır. Kaydedilen fotografik gerçeklikten yola çıkılarak yeni görüntülerin ve yeni anlamların oluşturulması Pulse of Jazz serisinde gördüğümüz fotoğrafların en önemli özelliklerinden birini oluşturur.”

    Onur ödülü Semiha Es'e     

Yer : Cemal Reşit Rey Konser Salonu
Tarih : 6 Haziran
Dünyanın ilk kadın savaş foto muhabiri olan 99 yaşındaki Semiha Es'e, “Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri” kapsamında “Onur Ödülü” verilecek.
Mind the Ad Reklam Ajansı tarafından düzenlenen ve başvuru süresi 21 Mayıs'ta sona erecek ödüller, 6 Haziran'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yapılacak törenle sahiplerini bulacak.
“Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri”nin ana jürisinde, fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar, Arel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güler Ertan, Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yusuf Murat Şen, yorumcu ve sanatçı Arif Sağ, foto muhabiri Coşkun Aral, fotoğraf sanatçısı Nihat Odabaşı, iş adamı ve fotoğraf sanatçısı Serdar Bilgili, iş adamı Ali Şen ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü Uzmanı Derya Sarar yer alıyor.
Ödül töreninde, “Onur Ödülü”, tarihe adını altın harflerle yazdırmış Türk kadınlarının simge isimlerinden birine, Semiha Es'e takdim edilecek.
1912 doğumlu olan Semiha Es, dönemin ünlü gazetecisi Hikmet Feridun Es'in eşi. Kore Savaşı'na birlikte gittiği eşiyle savaşın haber ve görüntülerini Türk milletine aktaran Semiha Es, fotoğraf makinesiyle savaşı görüntülediğinde hem Türkiye'nin hem de dünyanın ilk kadın savaş foto muhabiri unvanını da aldı.
Savaş sonrasında, dünyanın neredeyse her yerine eşiyle beraber giden Semiha Es, eşi Hikmet Feridun Es'in yaptığı haberlerin fotoğraflarına da imzasını attı.
Hikmet Feridun Es'in vefatından sonra, o yorgun yılların istirahatine çekilen Semiha Es, halen 99 yaşında ve 50'li yılların savaş foto muhabiri olarak tarihe adını yazdırmış durumda.
Semiha Es, 2005 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda, fotoğraf çekme merakının nasıl başladığı sorulunca, şu yanıtı verdi:
“Öyle bir merakım yoktu. Fotoğraf makinesinin nasıl kullanıldığını bile bilmiyordum. Kocam seyahat röportajları yapmaya başlayınca, beni de yanında götürmek istedi. Fotoğraf çekmesini bana öğrettiler. Ondan sonra da yarım yüzyıl fotoğraf makinesini elimden hiç düşürmedim.”
Kaynak :http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/17825551.asp?gid=282



     Yao Lu’nun Yeni Manzaraları` Sergisi          


Yer: İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi
    Tarihler: 19 Ocak – 22 Mayıs 2011

İstanbul Modern, sanat, doğa ve teknoloji ilişkisini ele alan Kayıp Cennet sergisini sunuyor. 25 Mart – 24 Temmuz 2011 tarihleri arasında gerçekleşecek olan sergi, dijital medya ve videolardan oluşuyor. Sergide doğayla ilgili konular üzerinde duran, endüstrinin ve teknolojinin çevreye olan etkilerini inceleyen 21 sanatçı ve bir ortak proje yer alıyor. Kayıp Cennet sergisi, Japonya’da yaşanan deprem ve nükleer felaketin sonuçları ile yüzleştiğimiz bu günlerde, bizleri görsel sanatlar aracılığıyla geleceğimizi düşünmeye davet ediyor.
    Küratörlüğünü Paolo Colombo ve Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı Kayıp Cennet sergisi çağdaş sanatçıların teknolojiyi kullanma biçimlerini ve doğaya, hayvanlar dünyasına ve son yıllarda dünyayı etkileyen önemli ekolojik değişimlere dair bir dizi güncel konuya yaklaşımlarını mercek altına alıyor. Sergide farklı kuşak ve coğrafyalardan sanatçılar bir araya geliyor: Doug Aitken, Francis Alÿs, Katerina Athanasopoulou, Jim Campell, Ergin Çavuşoğlu, DesertMed, Shaun Gladwell, Emre Hüner, Nina Katchadourian, Ali Kazma, Laleh Khorramian, Guy Maddin, Rivane Neuenschwander, Ulrike Ottinger, Tony Oursler, Qiu Anxiong, Pipilotti Rist, Charles Sandison, Kiki Smith, Bill Viola ve Pae White.
    Sergi, doğa ve teknoloji ile ilişkimizin ne kadar hassas ve küresel çapta bir konu olduğuna tanık olduğumuz günümüzde, apokaliptik bir gelecek öngörüsü, her geçen gün giderek önem kazanan ekolojik dönüşümler, doğanın bir korunak ve yuva olarak yeniden tarifi, hayvanlar dünyasıyla kurduğumuz ilişki biçimleri, ekonomik bir süreç olarak doğadan elde ettiğimiz kazanımlar ve sonuçları üzerinden doğanın varlığına ulaşan sanatçıların çalışmalarından oluşuyor.
    Ana sponsorluğunu Türk Telekom’un, teknoloji sponsorluğunu LG’nin, destekleyici sponsorluğunu Credit Suisse AG’nin üstlendiği sergiye, Amerika Birleşik Devletleri İstanbul Başkonsolosluğu, İstanbul İtalyan Kültür Merkezi, Goethe-Institut İstanbul ve İstanbul İsviçre Başkonsolosluğu’nun yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Point Hotel, Tepta Aydınlatma, Marshall, Boğaziçi Borsa Restaurant ve Acarlar Makine katkıda bulunuyor.
     Serginin ismi, John Milton’ın Âdem ve Havva’nın cennetten kovuluşunu ve ilk günahın lekesini anlatan şiirinden geliyor. Sergilenen çalışmaların ortak noktasını “başlangıçtaki masumiyetin k

aybedildiği ve doğayla günümüz teknolojik dünyası arasında sürekli bir çarpışmanın yaşandığı fikri” oluşturuyor.




























































Yer : Yerebatan Sarnıcı
Tarih : 2 - 30 Mayıs 2011
   Daha önce Halfeti’de açılan fotoğraf sergimiz, benzer atmosferi olan İstanbul Yerebatan Sarnıcı’nda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Kültür AŞ katkılarıyla, 02-30 Mayıs 2011 tarihleri arasında Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan tarafından açılacaktırHalfeti'nin Sualtından Görüntülenme Projesi derneğimiz tarafından 19- 23 Mayıs 2010 tarihlerinde DASK Doğada Görüntü Avcılığı Yarışması hazırlıkları sırasında planlandı. Ağustos 2010 tarihinde su altındaki mevcut yapılara yapılan dalışlarda suyun görüş mesafesinin el verdiği ölçüde fotoğraflama yapılabildi.
    Amacımız, su altında kalan tarihi yapıların tamamen yok olmadan fotoğraflanarak belgelenmesidir. Dalış yapılabilen bölgelerdeki yapıların tamamen harap ve midyelerle kaplanmış olduğu gözlemlendi ve çoğunun yok olmasının kaçınılmaz durumda olduğu saptandı. Artık Halfeti'nin su altında kalan sokaklarında evlerinde, ağaçlarında başka canlılar hayat buluyor. Sualtındaki Halfeti'ye artık yosunlar, balıklar, midyeler ev sahipliği yapıyor.
    Barajın oluşturduğu yıkım ve etkileri gözler önüne serdiğimizi düşünerek, kameramızı sanatsal bir katkıyla baraj kıyısında kalan Halfeti'ye de çevirdik. Halkın su ile ilişkisini, gelişmekte olan su sporlarını da belgeledik. Su altı fotoğrafları dernek üyemiz Baybars Sağlamtimur tarafından çekilmiştir.
    Sualtından Halfeti Sergisi ilk olarak şu anda ibadete açık olmayan Halfeti Merkez Camisi’nde düzenlendi. Halfeti Merkez Camisi’nin içi 30-40 cm derinliğinde suyla kaplı olduğundan Kaymakamlık tarafından önce yürüyüş platformları inşa edildi. Cami içi ve karalanmış duvarlar temizlendi. Işıklandırma için elektrik hatları çekilerek, spotlar yerleştirildi. Ayaklı panolar yaptırılarak fotoğraflar bunlara asıldı.
   Sergimizin açılışı 2 Eylül 2010 tarihinde bu projeye destek veren Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan tarafından yapıldı. Başta Halfetililer olmak üzere bölgeye gelen yerli ve yabancı turist grupları tarafından gezildi. Bu mekânda farklı sergiler de artık düzenlenmektedir.
   Daha önce Halfeti’de açılan fotoğraf sergimiz, benzer atmosferi olan İstanbul Yerebatan Sarnıcı’nda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Kültür AŞ katkılarıyla, 02-30 Mayıs 2011 tarihleri arasında Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan tarafından açılacaktır. Sergi açılışında 10 dakikalık projeksiyonla fotoğraf gösterimi yapılacaktır


       Halim Kulaksız ‘İstanbul’un Siluetleri’     


Yer    : Taksim Cumhuriyet Sergi Salonu
Tarih :05- 31 Ocak 2011
 Fotoğraf sanatçısı A. Halim Kulaksız, Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde ‘İstanbul’un Siluetleri’ isimli fotoğraf sergisi açtı. Sergide yer alan fotoğraflar, görsel açıdan olduğu kadar boyutları ve ağırlıklarıyla da ilgi çekiyor. Sergideki fotoğrafların toplam ağırlığı 1.2 ton. Fotoğraflar ucuca eklendiğinde 2 futbol sahası uzunluğuna ulaşıyor.

Fotoğraf sanatında 50. yılını kutlayan A. Halim Kulaksız, sergiyle İstanbul’a gelen yabancı turistlerin farklı bir açıdan şehri görmelerini amaçladığını söyledi.

14 MİLYON PİKSELLİ MAKİNLE ÇEKİLDİ
Sergiyle ilgili bilgi veren Kulaksız "Silüetlerin tüm ayrıntılarını göstermek için 14 milyon pikselli bir makine ile çalıştım. Panorama tekniğinden ve photoshop’tan yararlanarak büyük fotoğraflar elde ettim" dedi.

   


   " Foto Muhabirlerinin Gözüyle  İstanbul  "  


Yer  : Fransız Kültür Merkezi
Tarih : 25 Kasım 2010 - 15 Ocak 2011
6 Nisan 1920’de kurulan Anadolu Ajansı bu yıl 90. kuruluş yıldönümünü kutluyor. İstanbul Fransız Kültür Merkezi, bu vesileyle, Anadolu Ajansı ve Agence France Presse (AFP) işbirliğiyle İstanbul’a foto muhabirlerin gözünden tanıklık eden bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapacak.
2010 yılında 90. kuruluş yıldönümünü kutlayan Anadolu Ajansı’nın arşivlerinden seçilen sanattan spora, sosyal yaşamdan politikaya kadar farklı konularda İstanbul’un ritmini belgeleyen fotoğraflara Fransız haber ajansı AFP’nin İstanbul Bürosu foto muhabirlerinin çalışmaları eşlik edecek. Sergi, 2010 yılında birçok önemli kültürel etkinliğe ev sahipliği yapan Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’u haber ajanslarının gözünden yeniden keşfetmeye davet ediyor.
Diğer yandan, İstanbul 2010, Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde, Anadolu Ajansı öncülüğünde uluslararası haber ajansları temsilcileri ve tanınmış gazeteciler İstanbul’da bir araya gelecekler.










     


  "İçimdeki Düşman" Kutluğ Ataman Video  Sergisi                                                                                             



 Yer     :İstanbul Modern                    
Tarih :10 Kasım 2010 - 6 Mart 2011
İstanbul Modern, çağdaş sanatın uluslararası alandaki önemli isimlerinden Kutluğ Ataman’ın Türkiye’deki ilk retrospektifini sunuyor. İçimdeki Düşman başlıklı sergi sanatçının kariyerinde kilometre taşı olmuş video enstalasyonlarını bir araya getiriyor.                                 Kutluğ Ataman, çağdaş sanat alanındaki ilk büyük çıkışını 1997 yılında katıldığı Uluslararası İstanbul Bienali ile yaptı. Sanatçı bundan sonra kariyerini uluslararası alanda gösterdiği başarılar ve dünyanın sayılı müze ve bienallerinde düzenlediği sergilerle geliştirdi. Aldığı büyük ödüller, hakkında çıkan kitaplar, çalışmalarındaki sosyal ve politik duyarlılık Türkiye sanat ortamında da kendisine haklı bir ün ve tanınırlık kazandırdı. Ancak Ataman bugüne kadar Türkiye’de çok az sayıda çalışmasını sergiledi. İçimdeki Düşman, İstanbul doğumlu sanatçının 13 yıllık uluslararası kariyerinin ardından eve dönüşünü kutlayan bir orta kariyer sergisi olarak hazırlandı.

İçimdeki Düşman’da sanatçının 11 önemli çalışması yer alacak: Peruk Takan Kadınlar (1999), Ruhuma Asla (2001), Bu Bir Fasit Daire (2002), 99 Ad (2002), Veronica Read’in 4 Mevsimi (2002), Stefan’ın Odası (2004), Tanıklık (2006), Cennet (2006), Türk Lokumu (2007) ve fff  (2006-9). Bunlardan başka, Thomas Dane Gallery ve 29. São Paulo Bienali 2010 tarafından desteklenen Dilenciler (2010) adlı yeni ve önemli bir çalışma Avrupa’da ilk kez izleyicilere sunulacak.
Serginin küratörlüğünü İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu yapıyor.

Kutluğ Ataman’ın Sanatı Hakkında:
Kutluğ Ataman, video ve film çalışmalarında marjinal bireylerin yaşamlarını konu ediniyor. Filmlerine merkez aldığı kişiler saplantılarını, mikro ve makro iktidar ile kurdukları ilişkileri, bilinçaltı sorunlarını ya da cinselliklerini açık sözlülükle dile getiriyor, ifşa ediyorlar. Ataman çalışmalarında bu bireyleri tercih etme nedenini şöyle açıklıyor: “Benim yaptığım, bu insanları gösterip işi şova dönüştürmek değil. Beni o kişiyle çalışmaya iten tek neden, onda kendimi görmem oluyor.”
Sanatçı, çoğunlukla belgesel izlenimi sunan çalışmalarında gerçek ile kurgu arasında gidip gelen bir anlatımı tercih ediyor. Bireylerin, anlattıkları hikâyeler ile kimliklerini nasıl dışavurduklarını, buna karşılık her anlatımda kimliklerini nasıl yıkıp yeniden inşa ettiklerini sorunsallaştırıyor.                                                                                                                                 Ataman, bireyi merkeze koyan çalışmalarıyla kimlik politikalarının genelleyici yapısına bir alternatif sunarken, tarih yazımı, toplumsal/kişisel kimlik, bellek, çoğulluk, mit, oyun ve iktidar gibi çağdaş sanatın merkezindeki önemli konuları birbirine bağlıyor.                      
   Çalışmalarının merkezinde yer alan kişilerin ifadeleri akademik, kurumsallaştırılmış ve değişmez bir tarihin temsili üzerinden değil de, kişisel mitler ve maskeleme, perdeleme gibi esnek eylemler ile ortaya çıkıyor. Bu bireyler, kendi hikâyelerini sözlü olarak aktarırken dilin dışavurum kolaylığını ve inandırıcılığını görünür kılıyorlar. Sanatçı video çalışmalarını sadece görsel bir aktarım olarak değil, enstalasyon-heykel formuna dönüşen bir ekran düzeni ile biçimlendiriyor.


                Necla Rüzgar “Hasar Tespiti "    


Yer : Outlet İstanbul
Tarih :21 Aralık-29 Ocak
Necla Rüzgar, Outlet İstanbul'da gerçekleşecek kişisel sergisinde, ideallerin çatışmasına ve giderek bulanıklaşmasına odaklanıyor. Dünyada olma durumunda yitirdiklerimize ilişkin bir tespite girişiyor. Necla Rüzgar’ın suluboya, fotoğraf ve video çalışmalarından oluşan “Hasar Tespiti” isimli sergisi 21 Aralık-29 Ocak tarihleri arasında Outlet Galeri’de görülebilir.

Rüzgar’ın sanatının en önemli özelliklerinden biri, eleştirel olan ile ironik olanı postmodern bir kurguyla biraraya getirmesidir. Pastiş yoluyla, batı sanatına ait bazı imgesel sahneler ve figürler, yeniden kurgulanıp, Türkiye toplumunun gerek ev içi yaşamına, gerekse de mahrem olarak görülen dış dünyaya ait gündelik hayata ilişkin sahneleriyle yan yana kurgulanır.
Rüzgar’ın sanatı, bize, birbirine bağlı bir dizi gerilimi gösterir: Bir yandan güncel olan ile, yani gündemi oluşturmuş ve toplumun ilgisini üzerine çekmiş olaylarla, gündelik olan arasındaki, yani toplum için kanıksanmış ve tekrar eden hayat sahneleri arasındaki gerilimdir bu. Bir diğer önemli gerilim ise, siyasal bakımdan bastırılan hareketlerle, siyasal olarak öne çıkan/çıkarılan hareketler arasındaki trajik kesişmedir.

Necla Rüzgar sergiyi “Hasar Tespiti” olarak adlandırılmasını şöyle açıklıyor: “Hasar, bir şeyin yerinden oynamasının, dolayısıyla yatağından çıkmasının sonucudur. Tıpkı deprem durumunda olduğu gibi, deprem nasıl kıtanın, toprak parçasının yerinden oynaması ve yer değiştirmesi sonucu ortaya çıkıyor ise, hasar durumunda da olup biten, yaşantı ve olayların yerinden, mantığından çıkmasıdır. Bu durumda, “Hasar Tespiti”, mal ve mülke ilişkin bir zarar ziyan tespitinden çok, dünyada olma durumunda yitirdiklerimize ilişkin bir tespittir.”
Necla Rüzgar, serginin ilk bölümünde, bireysel isteklerle, toplumsal istekler arasındaki gerilime ilişkin resimlerine yer vermektedir. Serginin ikinci bölümünde ise, Denizlerin yargılanması metaforu üzerinden, genel olarak deniz ve boğulma imgeleriyle dile gelen resimler yer almaktadır. Serginin üçüncü bölümünde, sanat tarihinde yer etmiş popüler imgelerle günümüz Türkiye toplumunun farklı sınıf ve kesimlerine ait yaşam pratiklerinin iç içe geçtiği yapıtlar yer almaktadır.

Kaynak : http://www.grafikerler.org/sergi-salonu/25767-necla-ruzgar-hasar-tespiti.html



     PAUL KASMIN GALLERY, DAVID LACHAPELLE  SERGİSİ İLE İSTANBUL’DA!     


Yer    : Paul Kasmin Gallery Akaretler Sıraevler
Tarih :10 Aralık 2010- 29 Ocak 2011
“PAUL KASMIN GALLERY, New York’tan sonra şimdi de İstanbul’da.
Galerinin en az kendisi kadar iddialı ilk sergi konuğu ise DAVID LACHAPELLE.
Dünyanın en ünlü isimleri ile yaptığı fotoğraf çalışmalarıyla tanınan LACHAPELLE’in seçilmiş karelerinden oluşan “Documents of Desire & Disaster” sergisi, 10 Aralık 2010- 29 Ocak 2011 tarihleri arasında, PAUL KASMIN GALLERY ayrıcalığı ile Akaretler Sıraevler’de görülebilecek.” Çağdaş sanat ve tasarımın yeni kilit noktası Akaretler Sıraevler’de gerçekleşecek olan sergi New York’lu iş adamı ve sanat koleksiyoncusu Michael Shvo’nun desteği ve Bilgili Holding’in sponsorluğuyla gerçekleştiriliyor.

Paul Kasmin Gallery İstanbul’da

1989 yılında New York’ta kurulan Paul Kasmin Gallery, Andy Warhol, Robert Indiana, Les Lalannes, Walton Ford, Kenny Scharf, Barry Flanagan ve Frank Stella gibi farklı nesillerden uluslararası düzeyde tanınmış, güncel ve çağdaş ressamları, heykeltraşları, fotoğrafçıları ve sinemacıları temsil ediyor.  Galeri bütün dünyadan genç, kariyerinin ortasında ve saygın sanatçıların eserlerini sergiliyor, tarihi sergilerle son teknoloji çağdaş programı dengeliyor.  Galerinin genç sanatçıları arasında James Nars, Ivan Navaro, Nir Hod ve Will Ryman var.

Galerinin New York’ta sayısız kataloglar ve sanatçı kitapları yayınlayan, düzenli olarak uluslararası sanat festivallerine katılan ve halka açık önemli heykel projeleriyle ünlü olan iki mekanı bulunuyor. Galeri, uluslararası tecrübesini İstanbul’a taşımaktan ve şehrin büyüyen çağdaş sanat kültürünün bir parçası olmaktan heyecan duyuyor.  

Sanat çevresinin özel takibinde olan, seçtiği isimler ve sunum farkıyla her zaman kendi sanat gündemini yaratmış galerinin Türkiye’deki ilk sergisi David LaChapelle.

Akaretler Sıraevler’de Sanat Zamanı
Uluslararası bir marka olma yolunda hızla ilerleyen İstanbul’un, bu anlamda en büyük değerlerinden biri olan Akaretler Sıraevler, yaşadığı dönüşümle çağdaş sanat ve tasarımın yeni çekim merkezi oluyor. Bilgili Holding’in İstanbul’a kazandırdığı bir kültürel miras projesi olan Sıraevler, Paul Kasmin Gallery’nin İstanbul’daki adresi...

İllüzyonun Fotoğrafçısı
Moda ve reklam dünyasındaki çalışmalarını ve merkezinde bulunduğu popüler kültürü fotoğraf sanatı ile yeniden yorumlayan Amerikalı sanatçı David LaChapelle, objeleri kimliğe bürüyen, kimlikleri objeleştiren marjinal bakışıyla, fotoğrafın Newton’dan sonraki yeni yaramaz çocuğu ve illüzyonisti olarak tanımlanıyor.

Madonna, Naomi Campbell, Uma Thurman, Angelina Jolie, David Beckham, Britney Spears, Leonardo Di Caprio, Paris Hilton, Elton John, Alexander McQueen ve Lady Gaga sanatçının objektifinden yansıyan ünlüler arasında…

  
 

           Polonezköy Sergisi İstanbullularla buluştu                



Yer     : Beyoğlu Atlas Pasajı
Tarih : 15- 29 Aralık 2010
Bu sergi, Polonezköy’ün Türkiye ve Polonya arasında nasıl güçlü bir bağ kurduğunu ortaya koyuyor.
Polonezköy’ün Nazım Hikmet’ten Leyla Gencer’e, Franz Liszt’ten Atatürk’e, Gustave Flaubert’ten Pierre Loti’ye, Chopin’den Czeslaw Milosz’a, müzikten edebiyata kadar uzanan bir kültür yelpazesi sanatçı Akgün Akova’nın fotoğraflarıyla ve kitabıyla sergilendi.

“Ayyıldızın Altındaki Kartal Polonezköy” projesinin çıktıları, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Gürkan’ın ev sahipliğinde 15 Aralık Çarşamba günü İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Merkez Binası’nda düzenlenen sergi ile İstanbullularla buluştu.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın destekleriyle, sanatçı Akgün Akova tarafından hazırlanan “Ay yıldızın Altındaki Kartal Polonezköy” projesinin çıktıları düzenlenen sergi kokteyli ile İstanbullularla buluştu.

1842’de İstanbul Beykoz’da kurulan Polonezköy’ün Türkiye ve Polonya arasında nasıl güçlü bir bağ kurduğunu ortaya koyan proje kapsamında, Polonezköy’ün Nazım Hikmet’ten Leyla Gencer’e, Franz Liszt’ten Atatürk’e, Gustave Flaubert’ten Pierre Loti’ye, Chopin’den Czeslaw Milosz’a müzikten edebiyata kadar uzanan bir kültür yelpazesi, sanatçı Akgün Akova’nın fotoğraflarıyla belgelendi.

Türkiye’yi tanıttığı beş bini aşkın fotoğrafı ve dört yüzü aşkın gezi yazısı Voyager, Skylife, National Geographic gibi yayın organlarında hayat bulan Sanatçı Akgün Akova’nın “Ayyıldızın Altındaki Kartal Polonezköy” projesi kapsamında hazırlanan sergisi ve kitabı, İstanbul’un sınırlarına farklı bir açıyla yaklaşıyor.




   

     'Transition: Edge of Arabia' Sergisi     

Yer    :İstanbul 2010 AKB Sanat Limanı
Tarih :  5 Kasım–26 Aralık 
Suudi Arabistan’ın bugüne kadar çok fazla su yüzüne çıkmamış çağdaş sanat kültürüne ışık tutan “Edge of Arabia”, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti resmi programı kapsamında 5 Kasım–26 Aralık tarihleri arasında ilk kez İstanbul’a geliyor.
Suudi Arabistan’ın bugüne kadar çok fazla su yüzüne çıkmamış çağdaş sanat kültürüne ışık tutan “Edge of Arabia”, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti resmi programı kapsamında 5 Kasım–26 Aralık tarihleri arasında ilk kez İstanbul’a geliyor. ALJ Sosyal Sorumluluk’un global sponsorluğu ile hazırlanan Edge of Arabia, Körfez sanatçılarının bugüne kadar Türkiye’de gerçekleştirecekleri en büyük sergi olacak.
    “TRANSITION” enstalasyondan performansa, fotoğraf  ve videolardan heykele kadar çok çeşitli alanlarda 20 sanatçının 80 eseri Suudi Arabistan’ın çağdaş kültürüne benzersiz ve beklenmedik bir bakış açısı sunacak. 
    İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın, İstanbul’da gerçekleşecek olan yerel ve uluslararası sergiler için mekân ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanan Sanat Limanı’nda sergilenecek olan TRANSiTION, Salı – Pazar günleri saat 10:00 – 19:00 arasında ziyaretçilerini bekliyor.





    Türk ve Alman Mimarisi Beyoğlu’nda Sergide Buluştu     


Yer : Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi
Tarih : 20 Aralık 2010  – 16 Ocak 2011
Türk ve Alman yapı mimarisini anlatan fotoğrafları ile iki ülke kültürünü bir araya getiren Alman fotoğraf sanatçısı Horst Hamann'ın 'Mannheim Vertical' adlı fotoğraf sergisi Beyoğlu Belediyesi ev sahipliğinde açıldı. Sergi 16 Ocak 2011 tarihine kadar Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde açık kalacak

Beyoğlu Belediyesi 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti yılını çok önemli bir sergi ile noktalıyor. Kültürler Arası Sanat Diyalogları kapsamında Alman fotoğrafçı Horst Hamann’ın ’Mannheım Vertical’ fotoğraf sergisi Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde açıldı. 20 Aralık Pazartesi günü açılan sergiye Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile Mannheim Belediye Başkan Yardımcısı Herr Lothar Quast, Mannheim Kültür Dairesi Müdürü Frau Sabine Schırra, Mannheim Türk-Alman Ekonomi Merkezi Müdürü Herr Kanber Altıntaş ve Mannheim Uluslar arası İlişkiler ve Avrupa Birliği Ofisi Müdürü Herr Davit Lınse katıldı.

Demircan: Sanatın Destekçisi Olacağız
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan açılışta yaptığı konuşmada, sanatın iki görkemli sahnesi olan Mannheim ve Beyoğlu’nun  bu sergi ile fotoğrafın bitmeyen serüveninde yeniden bir araya geldiğini ve kültürler arası sanat diyalogları kapsamında yeniden buluştuğunu belirterek, Beyoğlu Belediyesi’nin şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da böyle farklı çalışmaların,  sanatsal faaliyetlerin daima destekçisi olacağını söyledi.
Sergi açılışına Mannheim Belediye Başkanı Dr. Peter Kurz adına katılan Mannheim Belediye Başkan Yardımcısı Herr Lothar Quast yaptığı konuşmada Beyoğlu ve Mannheim’ın kozmopolit yapısına ve çok kültürlü mozaiğine dikkat çekti. 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'un en gözde bölgelerinden biri olan Beyoğlu ile 2020 Avrupa Kültür Başkenti adayı olan Mannheim'ın ortak projeler yürütmesinin bir onur olduğunu ifade etti. Sergideki fotoğrafların sahibi fotoğraf sanatçısı Horst Hamann, ilk kez geldiği İstanbul'dan çok etkilendiğini ve bu şehirden ilham aldığını belirtti.
Türk ve Alman yapı mimarisini anlatan fotoğrafları ile Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nin duvarlarını süsleyen sanatçının sergisi 16 Ocak 2011 tarihine kadar gezilebilecek.

Kaynak :

   Fotogen , 25. Yıl Fotoğraf Sergisi    


Yer : İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası Sanat Galerisi
Tarih : 01-15 Aralık
Beyoğlu Belediyesi, FOTOGEN Fotoğraf Sanatı Derneği’nin kuruluşunun 25.yılında 25 yıllık birikiminin yansıtıldığı ‘25.Yıl Fotoğraf sergisine’ İstanbul Yeminli Malimüşavirler sanat galerisinde ev sahipliği yapıyor.

FOTOGEN üyesi 32 fotoğraf sanatçısının katıldığı ve fotoğraflarla kendini anlattığı serbest konulu sergi, 1-15 Aralık tarihleri arasında izlenebilecek.


  " Son Başlangıç; Objektifin Gölgesinde Mezarlıklar " Gevher Gökçe Acar Fotoğraf Sergisi     


ÖLÜM SANAT VE MEKÂN ETKİNLİKLERİ
Yer     : Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü
Tarih : 1-12 Kasım 2010

Ölüm bilinci şüphesiz tarih boyunca kültür ve sanat yaratmasında insanoğlunu tetikleyen etkenlerin başında gelmiştir. Zygmunt Bauman kültürü “insanların farkında oldukları şeyi unutturmaya yönelik incelikli, karşı-anımsatıcı teknik bir aygıt” olarak tanımlarken, kaynağını ölüm bilincine ve ölüm gerçeğini unutma gereksinimine bağlar. Ölü gömme ritüelleri, mezar ve mezarlıkların ortaya çıkışı tarihöncesi uzmanları tarafından insanlık eşiğinden geçmenin önkoşulu olarak kabul edilir. Ölüm kavramı, insanı hayatın geçiciliği karşısında kalıcı bir şeyler yaratma konusunda uyarmış ve sanat yapıtının doğuşuna zemin hazırlayarak başta plastik sanatlar, edebiyat ve müzik gibi alanlarda olmak üzere sanat yaratımının bütün dallarında estetik yönden en etkileyici yapıtların oluşmasına aracı olmuştur. Öte yandan ölüm gerçekleştiğinde, ölüyü dini inançlar çerçevesinde öte dünyaya hazırlama ve aynı zamanda geride kalanların ölüm acısını hafifletme çabalarının sonucu olarak ortaya çıkan mezar anıtları da, gene ölüm ve yaratma arasındaki ilişkinin somut kanıtlarını oluşturur.

“Ölüm Sanat ve Mekân” etkinliklerinin amacı, ölüm kavramının gerek birey ve toplumun yaşamındaki, gerekse sanat yaratımındaki yeri ve önemini felsefe, toplum bilimleri ve çeşitli sanat dalları üzerinden irdeleyerek bir kez daha vurgulamak.


         Manga’yıKeşfet!      

Yer   :  İstanbul Modern
Tarih : 5 Ekim - 17 Ekim 2010

 “2010 Türkiye’de Japon Yılı” etkinlikleri kapsamında, Japon kültürünün farklı yüzlerinin ve manga sanatından örneklerin sunulduğu Manga’yı Keşfet!: SHONENJUMP Dünyası sergisine ev sahipliği yapıyor.
Japonya’nın en büyük yayın kuruluşlarından olan Shueisha Inc.’in katkılarıyla düzenlenen sergi, ülkede gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş büyük bir kültürel fenomen olan ve dünya çapında giderek yaygınlaşan çizgi roman sanatı mangayı kapsamlı biçimde tanıtıyor.
Yetişkinlere ve çocuklara yönelik olarak yayınlanan mangalar okuyucuları aksiyon, macera, komedi, dram, fantezi, aşk ve bilim kurgu dünyasına taşıyor. Manga’yı Keşfet!: SHONENJUMP Dünyası  sergisinde bir manga eserinin yaratım aşamaları, ilk çizimden yayına uzanan yolculuğu, orijinal eskizler, belgeseller, çizimler ve enstalasyonlarla sunuluyor.
İstanbul Modern, Türkiye ve Japonya dostluğunun 120. yılında, kısa süreli sergilerini dünyada milyonlarca hayranı olan Japon mangasını genç kuşaklara tanıtarak sürdürüyor. Bu serginin gerçekleşmesi için desteğini esirgemeyen İstanbul Japonya Başkonsolosluğu’na teşekkürlerimizi sunarız.
   Kaynak       : http://www.istanbulmodern.org/tr/f_index.html



         Kayıp Eşya Bürosu            

Yer   :ALANistanbul Sergi Salonu
Tarih :29 Eylül 2010 – 22 Ekim 2010
Devrim Kadirbeyoğlu teknolojinin farklı görsel tasarım araçları ile kendi hayal gücünde yarattığı algılamayı bir yandan eleştirel diğer yandan da çok kişisel bir enstalasyon ile ALANistanbul’da sergiliyor! Çevrelerindeki seslere ve ışığa duyarlı robotlar, New York’ta sokaklara atılmış eldivenler ile sıcaklık kazanıyor. Kadirbeyoğlu böylece güncel sanat ile derinden derine ortaya çıkan bir modernizm eleştirisini kapitalin ve sanatın başkentinden İstanbul’a taşıyor.
Kayıp Eşya Bürosu
New York şehrinin sokaklarında kaybedilmiş eldivenlerin toparlandığı, tekrar kurgulanıp yeniden kullanıldığı kayıp eşya bürosuna hoş geldiniz. Burada kaybolan eldivenlerin reenkarnasyonlarına kişilik kazandıran, tamamen geri dönüşümlü malzemelerin kullanıldığı Robotlar ile karşılaşacaksınız. Hareketlerini sensor, motor ve insan gücü ile alan Robotlar üşümemek için ellerini birbirine sürtmektedirler. Eldivenlerin birbirlerine dikildiği ceket ise giyenleri sıcak tutacaktır.
Kaynak: http://www.bigglook.com/biggistanbul/kultur/aktv_detay.asp?aa_id=6&aktv_id=60982&subof=



       Mıchel Comte - "women - Obsessıon"        

      Yer   : Elipsis Gallery
     Tarih : 21 Eylül – 17 Kasım 2010
Moda fotoğrafının dünyaca ünlü isimlerinden, İsviçre’li fotoğraf sanatçısı Michel Comte’un unutulmaz  kadın portre fotoğraflarından oluşan, Women serisinden fotoğrafların yer aldığı sergisi, 21 Eylül – 17 Kasım 2010 tarihleri arasında Galeri Elipsis’te izleyici ile buluşuyor.
Türkiye’de ilk kez sergilenecek Michel Comte, Galeri Elipsis’te gösterilecek olan Women serisinde 35 yılı aşkın süredir çekmiş olduğu moda ve sanatın VİP’lerinin ikonik karelerini sunuyor.
Michel Comte’un objektifinde kadınlar,  günümüzün medya çağında birer tanrıçaya dönüşürken, aynı zamanda çağdaş yorumuyla onları zamansız  kılıyor. Kadınları bir objeye dönüştürmeden çekiciliklerini ve güçlerini ortaya koymayı başarırken, bu kişilerin değişkenliklerinin yanı sıra bireyselliklerini de portrelerinde dışa vuruyor. Kadınları, hem cazibeli, sıcak kanlı ve samimi, hem de cesur, güçlü ve kontrolü elinde olan tüm yönlerini gösteriyor.
Comte’un fotoğrafları Venedik Penny Guggenheim Müzesi, Verona Centro Internazionale di Fotografia’da, Munih Pinakothek der Moderne’de, Dusseldorf  NRW-Forum’da, Zürih Museum für Gstaltung gibi birçok müzede sergilenmiş ve koleksiyonlarına dahil edilmiştir.
1954, Zürih doğumlu, Michel Comte resim restorasyonu üzerine eğitim almış ancak sonrasında  fotoğrafçı olarak kariyerine başlamıştır. Comte,  kısa sürede Amerikan, İtalyan, Alman Vogue’un paylaşılamayan ismi olup aynı zamanda, Vanity Fair, GQ, Interview gibi birçok derginin efsane çekimlerini yapmıştır.  Bunun yanı sıra hayırsever olarak dünyada hızla yükselen yoksulluk ve açlık gibi konulara  dikkati çekmek adına Uluslararası Kızıl Haç için Bosna Hersek, Irak, Sudan ve Afganistan’da foto röportajlar yaptı. 3. Dünya ülkelerinde  ise temiz su kaynağı yaratabilmek adına 2004 yılında “Water Foundation” vakfını kurdu.
 Daha Ayrıntılı Bilgi için :  http://www.elipsisgallery.com/




       “Bir İkona” / Sarkis     

Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi, Sarkis’in “Bir İkona” başlıklı sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 3 Eylül’de açılacak sergi, 20 Ekim 2010 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.
René Block küratörlüğünde ve Melih Fereli danışmanlığında gerçekleştirilen “İstiklal Serüveni” güncel sanat sergi dizisinin onbirincisi Sarkis’e ayrıldı. Sanatçı bu dizi için “Bir İkona” adlı yeni bir enstalasyon üretti.
1938’da İstanbul’da doğan Sarkis, 1960’dan günümüze 500’ün üzerinde sergi açtı. Üretmeye ve eserleriyle ABD, Almanya, Brezilya, Türkiye, Fransa, Hindistan, Japonya, Çin, Meksika dahil olmak üzere onlarca ülkeyi ziyaret etmeye devam ediyor.
Sergi açılışıyla eş zamanlı olarak “Sarkis-Ondan Bize / From Him to Us” başlıklı monografi Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanıyor. “Türkiye’de Güncel Sanat” monografi dizisinin onbirincisi olan kitap, Sarkis’in kızı, sanat tarihçisi Elvan Zabunyan tarafından kaleme alındı. Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan monografide Evrim Altuğ’nun Sarkis’le yaptığı bir söyleşi de yer alıyor .
Kaynak         : http://www.ykykultur.com.tr/sergi/?yer=Kazim-Taskent


          “Al Gözüm Seyreyle” Güneş Karabuda’nın Yaşar Kemal Fotoğrafları: 1956-2010       



Yer : Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi,  

 16 Eylül 17 Ekim 2010 


Sermet Çifter Salonu, iki ustayı, Yaşar Kemal’i ve Güneş Karabuda’yı bir araya getiriyor.

16 Eylül – 17 Ekim 2010 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek “Al Gözüm Seyreyle” / Güneş Karabuda’nın Yaşar Kemal Fotoğrafları: 1956-2010”başlıklı sergide, Güneş Karabuda'nın 1956 yılından başlayarak çektiği Yaşar Kemal fotoğrafları yer alıyor.
Belgeselci, gazeteci ve yazar Güneş Karabuda’nın objektifinden 50 yıllık bir dostluğun izlerine tanık olabileceğimiz sergide, Yaşar Kemal’in İstanbul, Paris, Adana gibi farklı şehirlerde, kimi zaman tek, kimi zaman Abidin Dino, Sabahattin Eyüboğlu, Cengiz Aytmatov gibi sanatçılarla çekilmiş fotoğraflarını görmek mümkün. Sergide, Güneş Karabuda’nın fotoğraflarına Yaşar Kemal’in metinleri eşlik ediyor. 
Sergide ayrıca Güneş Karabuda’nın çektiği 1975 tarihli “Yaşar Kemal Belgeseli” de yer alıyor. Belgesel, yazarın yaşam öyküsünü, İstanbul’daki yaşamını ve yıllar sonra romanlarının Çukurovası’na ve doğduğu köy olan Hemite’ye dönüşünü anlatıyor.
Kaynak         : http://www.ykykultur.com.tr/sergi/?yer=Kazim-Taskent








Konstantiniyye'den İstanbul'a



Tarih:21 Ocak – 1 Nisan 2012Xıx. Yüzyıl Ortalarından Xx. Yüzyıla
Boğaziçi’nin Anadolu Yakası Fotoğrafları

XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyılın başlarında İstanbul’da faaliyet gösteren fotoğraf ustalarının karelerinden oluşan, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu ve bazı özel koleksiyonlardan derlenen sergi, bir devrin İstanbulu'nu eşsiz kıyıları, çarpıcı yapıları, gündelik hayatı ve ilginç kişikleriyle gözler önüne seriyor. Usta fotoğrafçılar Ali Sami Aközer, Félice Beato, Guillame Berggren, Abdullah Biraderler, Gülmez Biraderler, Ernest Edouard de Caranza, Sebah&Joaillier, Maurice Meys, Ali Enis Oza, James Robertson ve Elisa Pante Zonaro dönemin ağır ve zahmetli teknikleriyle çekilmiş fotoğraflarla İstanbul’un geçmişteki çehresini belgelemekle kalmıyor, bir sanayi merkezi, hatta büyük bir metropol haline gelmiş, silueti, mimarisi, taşıtları, köprüleri, rıhtımları, caddeleri ve meydanlarıyla bambaşka bir görünüme kavuşmuş olan bu kentin Anadolu yakası kıyılarında bizleri keyifli bir yolculuğa çıkarıyor
   

Kırmızı Koridor Sergisi 
Tarih: 10 Mart – 15 Nisan 2012
Yer: Yapı Kredi Kültür Merkezi, Beyoğlu Yapı Kredi Kültür Merkezi, 10 Mart – 15 Nisan 2012 tarihleri arasında Ali Cabbar'ın son projesi Kırmızı Koridor sergisine ev sahipliği yapıyor.
Başak Şenova’nın küratörlüğünde hazırlanan Kırmızı Koridor sergisi, beden dilini kullanan, yüzleri görünmeyen figürler üzerinden günümüzün yaptırımlarını, güçlerini, değerlerini, umutlarını, yasaklarını ve inançlarınıeleştirel bir yaklaşımla işliyor.
Ali Cabbar, sorgusuz kabullendiğimiz bu değerlerden yola çıkarak kimliksiz ikonalar üretiyor. Yaşamın ölümle olan ilişkisini grafik bir dil kullanımıyla gözler önüne seriyor. Ölümün meşru kılınmasını, kabullenilmesini, sorgulamadan sahiplendiğimiz bu değerlerin sömürülmesine bağlıyor. Sanatçının sembollerle bezeli bu ikonaları kimi zaman kan, kimi zaman bayrak, kimi zaman sınır, kimi zaman inanç üzerinden cümlelerini kuruyor.
İşlerin sıralandığı koridor, izleyiciyi ikonaları selamlayacağı bir geçit törenine davet ediyor. İzleyici hem bu törenin tanığı, hem de bir parçasıhaline getiren sergi tasarımı, bir yandan projenin kavramsal çerçevesini tamamlarken, bir yandan da Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin yapısal değişikliklerine atıfta bulunuyor.

   ‘Editions’
Yer: Elipsis Galeri
Tarih:16 Mart - 19 Nisan
   Elipsis Galeri, uzun bir aradan sonra ‘Editions’ serisinin ikinci sergisi ile yine beş farklı fotoğraf sanatçısının çalışmalarını bir araya getiriyor. Sergi 16 Mart - 19 Nisan tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor.
   Elipsis Gallery’nin son dönemde çıkış yapan genç sanatçılarından Yusuf Sevinçli bir kısmını daha önce gördüğümüz ‘Good Dog’ serisinden farklı çalışmalar ile karşımıza çıkıyor. Sevinçli’nin siyah-beyaz fotoğraflarında karşılaştığı, keşfettiği yada gözlemlediği olaylara bizzat tanık olurken, hem yakından dahil olup hem de gizlice olup biteni takip ediyormuş hissi veriyor.
   Yine son dönemde Elipsis Gallery bünyesine dahil olan sanatçı Metehan Özcan’ın ıssız mekanlarını görüyoruz. Ancak bu kez çürümeye maruz kalmış, terkedilmiş kamusal mekanları ve bu mekanlara ait objeler ile oluşan hüzünlü ilişkisine, geride bıraktığı izlere de dikkat çekiyor.
   Portre fotoğrafları ile ‘Editions II’ sergisine dahil olan Charles Richards, aynı zamanda Türkiye’de aranılan reklam yönetmenlerinden de biri. Ozellikle portre fotoğraflarıyla öne çıkan Richards’ın kareleri hem grafik hem de keskin ışık ve çizgiler ile çok belirgindir. Karelerindeki sanatçı, oyuncu ve müzisyen gibi birçok ünlü ile kurabildiği yakınlık, konu olan kişilerin doğal ifadelerinde direkt olarak yansımaktadır.
   Beş sanatçının arasındaki en genç isimlerinden, Elipsis Gallery sanatçısı Seza Bali, ‘Yeni Manzaralar’ serisi ile Türkiye’de ilk kez sergileniyor. Bu serisinde geleneksel fotoğraf ile dijital teknolojiyi bir arada kullanarak gerçek ile gerçekdışı arasında bir illüzyon yaratıyor. Gerçeklik algısını değiştirerek hayali manzaralar üreten Bali bir yerin anısını veya deneyimini bizim hayalimize bırakıyor.
   Sergideki bir diğer isim ise New York’ta ICP’de sanat eğitimine devam eden Alp Klanten. Özellikle Istanbul ve Türkiye’daki modernlik anlayışındaki süratli değişim ve gelişim sürecine odaklanıyor, aynı zamanda ortaya çıkan sosyal ve ekonomik çelişkiyi de belgeliyor.
  ‘Editions II’ birbirinden farklı çıkış yapan genç beş fotoğraf sanatçısını bir araya getirerek çağdaş fotoğraftaki farkındalık ve yarattığı dinamik karışıma dikkat çekiyor.
  

Yer:Pg Art Gallery’de
Tarih :22 Mayıs – 20 Haziran 2012
   Devran Mursaloğlu ‘düğüm’ başlıklı sergisiyle Pg Art Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor.
   Sanatçının kağıttan iplerle gerçekleştirdiği çalışmaları günümüz sosyal, ekonomik ve sanatsal sistemlerinin, düşünce yapılarının üç boyutlu bir görselleştirmesi olarak karşımıza çıkıyor.
   Mursaloğlu’nun düzenlemeleri, geleneksel hiyerarşilerde olduğu gibi belirli bir merkezden çizgisel bir biçimde yayılmak yerine dağınık, farklı yoğunluklarda ve raslantısal bir biçimde örgütlenen ağlardan oluşuyor. Bu ağlı yapı bugün bilginin, sanatın ve sosyal iletişimin dağılımı ve üretimi gibi dinamik, sürekli değişen ve kaotik bir özellik gösteriyor. 
    Sanatçı bu sergisinde kağıdı kendi etrafında döndüre










































Online Resim Sergisi Online resim, heykel, fotoğraf galerisi.  Uluslararası Sanat Sergisi'nde ana serginin küratörlüğünü Online sergi açmak, Online Sanat Galerisi, Online Sergi 2021 Sanat Galerisi Başvuru, Guncel Sergiler sergi isimleri, Online sergi gezisi Öğrencilerden online sergi - Kültür-Sanat Son Dakika Haberler online sergi Sosyal Medya Online itibar yönetimi Dijital uluslararası online sergi Art Gallery'nin online karma sergisi Online Atölye Online Sergi DÜNYA SANAT GÜNÜ KARANTİNA SERGİSİ Online Eğitimler Minyatür eserleri için online sergi Online Karma Sergi Sessiz Müzayede ULUSLARARASI SANAT, TASARIM, MODA KONGRESİ Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar ve Tasarım Sempozyumu - Jürili Karma Sergisi” uluslararası sanat yarışmaları 2020 uluslararası karma sergi ile ilgili aramalar2020 sergi şartnamesi
ULUSLARARASI Karma Sergi 2020 Uluslararası Sergi Sergi açılışları
Sanat Sempozyumu 2020 Uluslararası Sergiler 2021 Uluslararası Sanat Günleri Karma Sergi, Online Karma Heykel Müzayedesi Karma, Heykel, Painting Arama Sonuçları Online Eğitim - Ücretsiz Online YETİŞKİNLER ve ÇOCUKLAR İÇİN RESİM KURSU.Eğitimler İstanbul Online karakalem dersi, online suluboya dersi, online portre dersi, online desen dersi En İyi Online Kara Kalem Çizim Kursları Özel resim dersleri Ücretsiz Online resim kursu Resim Çizmeyi Öğreniyorum Resim dersleri Ücretsiz Resim Kursu Çizim dersi almak istiyorum Dijital Çizim Kursu Online Suluboya dersleri İnternetten Online Resim Dersi Çocuklar İçin Resim Dersi. Ücretsiz Online resim kursu Online Resim Kursu Karma sergi katılımı
Online Güzel sanatlara hazırlık özel dersleri - LUSLARARASI KARMA SERGİ ÇAĞRISI 2020 Son dakika Kültür ve Sanat haberleri ve güncel Kültür ve Sanat haberleri Kültür-Sanat etkinlikleri, kültür-sanat dünyasından son haberler ve gelişmeler. İstanbul'dan kültür sanat haberleri ve etkinlikleri
 GÜNCEL SANAT EĞİLİMLERİ VE SANAT ETKİNLİKLERİ Güncel Sanat Platformu | Sanat Haberleri


Web sonuçları